![]()
Mehmet Yılmaz
mehmetyilmaz042@hotmail.com
MUHTEŞEM YÜKSELİŞ
03/08/2013 Bir
roman, okuyucusunu olay örgüsünün içine çekerken, onun gönül dünyasının bam
teline de dokunabilmelidir. Roman okumaktan maksat sadece güzel vakit geçirmek
olmamalı, aynı zamanda kişi roman okurken yeni şeyler öğrenebilmeli ve kendine
dersler çıkarabilmelidir. Değerli hocam Duran Çetin’in son romanı “Muhteşem
Yükseliş”in bu anlamda övgüyü fazlasıyla hak ettiğini belirtmeliyim. Kitapta
insanların yaşamını güzelleştiren birçok haslet tatlı bir esinti gibi okuyucuya
hissettirilmiş. Yazar, kitabın bazı bölümlerinde büyük zatların hayatlarından
örnekler vererek, okuyucuya bizzat ana kaynaktan da bilgi sunmuştur. Dili
oldukça sade ve anlaşılır olan bu romanı çok daha fazla kimsenin okumasını
isterim. Zira kendime örnek aldığım noktalar olduğu gibi, başkalarının da örnek
alacağı değerler olabileceğini düşünüyorum. Kitaptaki
bazı ayrıntıları hayatıma uygulamayı planlıyorum. Romanın ana kahramanı Basri
ağanın evinde ailesiyle arasındaki sevgi bağının ve fertlerin birbirlerine
karşı muhabbetinin -özelikle saygısının- herkese örnek olması gerektiğini
düşünüyorum. Basri ağanın yanlış işlerine rağmen diğer fertlerin hal ve
hareketlerinde, sevgi ve saygılarında hiçbir değişiklik olmadığını da
belirtmeden geçmeyelim. Bu da ancak ailede çocuk yetiştirmenin, örnek olmanın,
fedakârlığın, gayretin, iyilik duygularının göstergesi olabilir. Akıl,
ahlâk, bilgelik, erdem, doğruluk, saygı, sevgi, vefa düsturlarının hepsinin en
güzel şekilde yaşandığı bir ev düşünün. Bu tarz evler ile insan mutluluğunu fazlasıyla
artırabilir. Her ev bu kadar güzel olmaz. Bunun kıymetinin de bilinmesi
gerekirdi. Çünkü herkeste olandan daha fazlası vardı bu evin fertlerinde. Ancak
bu kadar güzel bir ev, fertlerden birinin vurdumduymazlığı yüzünden yaşanması
zor bir eve dönüvermişti. Bu durum, bir kişinin etkisinin ne kadar büyük
olduğunu gösteriyordu. Hayallerini
gerçekleştirmek uğruna yaptığı işin doğruluğuna bakmaksızın her şeyi göze alan
doyumsuz insanın öyküsü bu. Sadece varacağı noktaya odaklanan bir insanın
kimliğinden, kişiliğinden taviz vermeyi bile göze aldığı bir hayatın öyküsü. Güzel hayalleri, güzel hedefleri
olan bir insanın, bir hırs uğruna rotasından çıkan bir gemi misali nereye
gittiğinin belli olmadığı bir hayatın öyküsü bu. Dünyanın içinde gömülüp gitmenin insanı yanlış yollara
götürebileceğinin ve pişmanlığın yarar sağlamayacağı bir sona doğru
sürüklenmenin öyküsü bu. Zamanla kendine ters gelen tüm düşünceleri, icraatları
bir hiç uğruna yapmaya başlamanın öyküsü bu. İnsanın aşırı hırs ve sınırsız
isteğinin sonucu olarak bela ve musibetlere kapı aralamasının öyküsü bu. Kitapta
geçen güzel bir hikâye ile yazımıza devam edelim. Bir
zaman adamın biri hamama giderek, hamamda göbek taşının üzerine uzanıp terlemesini
bekliyordu. Biraz sonra aynen kendisine benzeyen bir adam girdi hamama Adamın
yanında tellaklar, etrafında hizmetçiler koşuşturup duruyordu. Adamı hamamın en
temiz ve lüks kısımlarından birine aldılar. Göbek taşının üzerinde
yatan adam, gelen kişinin kendisine bu kadar benzemesine çok merak edip, “Kim
imiş bu” diye bir bakmak istedi. Adamın odasını açıp baktı ki, adam ölmüş. Fırsat bu fırsattır.
Nasıl olsa bu adam bana tamamen benziyor, alıp bunu göbek taşına yatırayım ben
de bunun yerinde kalırım, biraz sonra gelen hizmetçiler beni o adam zannederler
diyerek adamı düşündüğü gibi kendi yerine koydu, kendisi onun yerine geçti. Biraz sonra hakikaten
beklediği gibi tellaklar gelip terleyip terlemediğini sordular ve kendisini iyi
bir yıkadılar. Adamın işi yolunda idi. Biraz sonra zengin olacak, belki de
milyonluk olup çıkacaktı. Keyfine göre yıkandıktan sonra hamamdan giyinme
odasına aldılar. Üstünü başını kuruladılar. Hizmetçiler etrafında dört
dönüyorlardı. Elbisesini giydi, dışarıda kendisini bekleyen arabasına bindi ve
gayet muhteşem konağına vardı. O zengin adama çok iyi benzediği için kimse
şüphelenmiyordu bile… İçeri girdi. Etrafında
hizmetçiler, cariyeler, “Ne emredersiniz efendim” diye emrini bekliyorlar, bir
taraftan da yeni banka hesaplarını, alacaklılardan alınan tahsilâtı haber
veriyorlardı. Adam birdenbire milyoner olup çıkmıştı. Adamın hiç açık
vermeden: “Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın!” gibi etrafa emirler veriyor,
zenginliğin tadını çıkarmaya çalışıyordu. Birden “şak” sesiyle
suratına bir tokat yedi. Gözünü açtı ki, hamamda göbek taşının üzerinde hala
yatmakta, temizlikçiler gelmiş hamamı temizlemekle meşguller ve kendisine:
“Kalk be adam sabahtan beri yatıyorsun! Yeter artık yattığın, temizlen de çık.”
diyorlardı. Adamcağız anladı rüya
gördüğünü, “Eyvah!” dedi ama elden ne gelirdi ki? İşte dünya hayatı da böyle
bir rüyadan ibarettir. Bir gün yattığın uykudan uyanırsın ama neye yarar ki. İnsanın ömür
sermayesinin kısalığına mukabil, dünyalık işlere kalbini bu derece
kaptırmasının, sevdiklerinin kalbini kırmasının, bu kadar açgözlü olmasının,
amacına ulaşmak için meşru olmayan her yola girmesinin yanlışlığını anlatan
güzel bir hikâye. Roman
kahramanı Basri ağanın bir yerlere gelme, kendini ön planda görme arzusunun
benzeri diğer alanlarda da kendini gösteriyor. Memuriyette yükselme,
idarecilikte yükselme, hayatın diğer sosyal konumlarında yükselme biçiminde
tezahür eden durumlar da insanları bazen içinden çıkılmaz yanlışlara sevk
edebiliyor. İnsan bir yere gelebilmek adına her şeyinden taviz verip istediği
makama ulaşmaya çalışmaktadır. Bu satırları yazan, insanın içinde fıtraten var
olan yükselme arzusunu değil, “ne pahasına olursa olsun” diyerek “muhteşem
yükseliş”i gerçekleştirmeyi eleştirmekte, bu durumu hem vicdana hem ahlaka
uygun görmemektedir. Bu
güzel kitaptan bir parça ile yazımı sonlandırıyorum. İnsan bu! Bazı
dünyalıklar insanın ruhuna hükmedebilir. İnsanı esiri yapabilir. Bu ne zaman ve
nasıl olur kestiremezsin. Dünya insanın içinde büyüdükçe büyür. İnsan da bu
isteğin karşısında küçüldükçe küçülür. Bir kum tanesi kadar kalır.
Yalnızlaşarak küçülmeye devam eder. Güçlendiğini düşündükçe acizleştiğinin
farkına varmaz. Ve çaresizlik başlar. Yaptığı yanlışların daha çoğunu ve daha
büyüğünü yapmaya devam eder gider. Dünyanın esiri olarak hayatına devam
ettiğini sanır. Para ve iştir onun bütün aşkı. Hoşça
kalın. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
SOSYAL MEDYA ÜZERİNE DÜŞÜNCELER 2 - 25/04/2016 |
Her şeyimizi paylaşarak egomuzu tatmin ediyoruz. Gittiğimiz her yer, yediğimiz yemek, içtiğimiz içecek, yaptığımız işe kadar her şeyi paylaşıyor insan. |
SOSYAL MEDYA ÜZERİNE DÜŞÜNCELER 1 - 12/02/2016 |
Birçok insanın orada yazdığı ile yaşadığı hayat arasında uçurum var. Öyle derin cümleler yazıyor ve bunu paylaşıyor ki gören filozof zanneder. Orada iki tane ilginç kelimeyi bir araya getirip garip cümleler kurdu mu, kendisini farklı hissediyor |
YENİ YILIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - 06/01/2016 |
İnsanlık damarlarının kurumaya yüz tuttuğu, merhamet esintilerinin semtimize hiç uğramadığı, mutluluk kaynaklarının hovardaca tüketildiği bir zaman dilimini yaşıyoruz. |
ÇALIŞAN KAZANIR - 13/04/2015 |
‘’Kamil odur ki koya dünyada bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser’’ sözünü hayatına ilke edinen ne güzel insanlar tanıdım. |
KUTLU ZAMAN - 29/06/2014 |
Her yeni zaman dilimini değerlendirmeli ve her yeni günü “kötülükleri sıfırlayıp, güzelliklere yelken açma zamanı” olarak görmeliyiz. |
LALE BAHÇESİ - 19/05/2014 |
Biz öyle birkaç tokada lale bahçesini bozmayız... |
GÜVENİ YIKMA - 03/04/2014 |
Yapılanların tek tek ortaya çıkacağı, kimsenin hakkının zayi olmayacağı, haklının ve haksızın çok hassas terazilerde tartılacağı o güne kendimizi temiz olarak hazırlamalıyız. Hiçbir yapılan unutulmayacak, her şey önümüze dökülecek. |
KIR İNADINI - 03/03/2014 |
Bir yerde sabit fikirli insanlar varsa onların bulunduğu yerde sessizce beklemek daha mantıklı bir hareket olacaktır. |
HERKES ETTİĞİNİ GÖRÜR - 12/01/2014 |
Adalet duygusunu zedeleyenler de bir gün o adalete muhtaç olurlar. Hakkın kendisine telim edilmesini isteyen kişi de haksızlık yapmamalıdır. |
![]() |