![]()
Mehmet Yılmaz
mehmetyilmaz042@hotmail.com
LALE BAHÇESİ
19/05/2014
Genç adam, artık büyüdüm,
der gibiydi, çıkışır gibi konuştu: -
Benim de dostlarım var baba! -
Baba biliyordu dostun dosttan farkını,
alttan aldı: -
Oğul, gerçek dostu bulmak zordur. Delikanlı ısrarlıydı, onun
da bildiği şeyler vardı. Hatta bazı şeyleri babasından iyi bilirdi: -
Benim
dostlarım benim için canlarını bile verirler! Ne kolay söylenmiş bir
sözdü bu! Oysa adam ne bedeller ödemişti bunu anlamak için. -
Demek bu kadar güveniyorsun dostlarına… Oğlunun konuşma tarzı
adamın içini burkmuştu biraz, ama renk vermek istemedi. Bir taraftan da onun bu
kendinden emin hali hoşuna gitti. Kendisi bu yaşında bile kolay kolay yapamazdı
bunu. Bir yandan da oğlunun toyluğunu görüyordu. Elbet herkes gibi o da yaşayıp
öğrenecekti. Fakat baba sorumluluğu da vardı, bir şeyler yapmalıydı. -
Ne dersin, diye sordu, dostların seni ne
kadar seviyor öğrenelim mi? Delikanlı altta kalmak
istemedi. Dostlarına güveni tamdı ama doğrusu biraz da meraklanmıştı. -
Tamam, dedi, ama nasıl olacak bu iş? Şefkatle oğlunun gözlerine
baktı adam: -
Sen büyükçe bir çuval bul, gerisini bana
bırak. Adam gidip ağıldan bir koyun çıkardı,
bahçeye getirip kesti. Oğlunun meraklı bakışlarının arasında koyunu çuvala
soktu. Çuvalı delikanlıya uzatırken: -
Şimdi en güvendiğin dostuna git, ben bir
adam öldürdüm de. Bakalım ne yapacak, dedi. Delikanlı sırtına yüklendi
kanlı çuvalı. Akşamın karanlığında arka sokaklardan geçerek yürüdü. Bu iş kolay olacaktı. Gidebileceği o kadar
dostu vardı ki… Rast gele birini seçmişti. Yürümeye devam etti. Çuvaldan süzülen
kan ellerine, boynuna ulaşmıştı. Nihayet dostunun evine vardı. Bir eliyle
çuvalı sıkı sıkı tutarken diğer eliyle kapıyı çaldı. Dostu karşısındaydı.
Şaşkınlıktan arkadaşının ellerine, yüzüne bakıyor, anlamaya çalışıyordu. Çuvalı
fark edince saklanamayacak endişeyle sordu: -
Hayırdır, bu da ne? Delikanlı; -
Birini öldürdüm, diyecekti ki daha sözünü
tamamlamadan kapı yüzüne kapanıverdi. Şaşırdı delikanlı. Elinde
kanlı çuval, kapının önünde kalakaldı. Tekrar kapıyı çalacak oldu, vazgeçti.
Gidebileceği daha bir sürü gerçek dostu vardı nasılsa. Uzaklaşırken döndü, bir
kez daha baktı dostunun evine. Perdenin kenarından biri kendini izliyordu.
Aniden perde çekildi, odanın ışığı söndü sonra. Verilen sözler geldi
aklına, dostluk yeminleri, yaşanan onca şey geldi. Babası haklı mıydı yoksa?
Bir başka dostunun evinin önünde durdu, ümitliydi bu kez. Fakat yine aynısı
oldu. Sonra bir başkası, bir diğeri… Gece yarısına kadar
omzunda kanlı çuvalla dolaştı durdu delikanlı. Ayakta duracak hali kalmamıştı
artık. Kırgın ve öfkeliydi. Çaresiz evin yolunu tuttu. Babasının yüzüne bakmaya
utanıyordu. Çuvalı bir kenara bırakırken babasına döndü. -
Sen haklıymışsın, dedi, dünyada gerçek dost
yokmuş! -
Belki, dedi adam gülerek, belki de vardır.
Şimdi de benim dostuma gideceksin. Ben falancanın oğluyum, bir adam öldürdüm
diyeceksin. Bakalım ne olacak? Delikanlı mahcubiyetinden
kaçacak yer arıyordu zaten. Seve seve kabul etti. Hem, belki babasının dostuna
gittiğinde de aynı şeyler olacaktı. Sanki öyle olmasını istiyordu. Gecenin
karanlığına daldı, yeniden sokakları arşınlamaya başladı. Babasının yerini tarif
ettiği evin kapısına gelince önce çuvalı bir kenara bırakıp biraz soluklandı
delikanlı. Dört yanı bahçeyle çevrili büyük bir evdi burası. Kapıyı çaldı,
çuvalı omzuna alıp beklemeye başladı. Kırk beş-elli yaşlarında, irice gözlü,
hafif şişman, saçları yer yer ağarmış bir adam açtı kapıyı. Delikanlının
halinden kötü bir şeyler olduğunu sezinleyerek: -
Hayırdır evlat, dedi, sen kimsin? Bizimki kendini tanıtıp
olan- biteni anlatmaya başlayınca, adam ellerini dudaklarına götürüp: -
Sus, dedi, aman bir duyan olmasın! Gel
içeri gir önce. Hemen bir kazma kürek
getirdi. Evin arka tarafındaki lale bahçesine aceleyle bir çukur kazdılar.
Gecenin karanlığında çuvalı çukura koyup, üstünü toprakla kapattılar. Taze
toprağın üstüne de biraz öteden söktüğü lale fidanlarını dikti adam. Delikanlı
elini-yüzünü yıkarken ona yatacak yer hazırladı. -
Bu gece kal evlat, diyordu, ne olur ne
olmaz, sabah olsun gidersin… Delikanlı adama
hayranlıkla bakıyor, kendi dostlarını düşünüp, işte, diyordu, işte gerçek dost! Bütün ısrarlara rağmen
gitmek için müsaade almayı başardı. Bir an önce eve dönüp, babasına, sen
haklıymışsın, demek istiyordu. Yorgundu delikanlı.
Omzunda çuval yoktu artık, ama o yorgundu. Bu bir tek gecede bütün dostlarını
tanıyıvermişti. Yürüyordu. Bir günde birkaç yıl büyümüştü sanki. Uzaktan evlerinin
ışığını gördü. Biraz daha yaklaşınca pencerenin önündeki karaltının babası
olduğunu fark etti. Koşarak ellerine sarıldı babasının. -
Haklıymışsın, dedi, gerçek dost başka bir
şey, sen haklıymışsın... Olan biteni gülerek dinledi adam. -
Dur bakalım, dedi, bu kadar acele etme,
hele bir yarın olsun... Ertesi gün öğle vakti baba
dostunun evine yürürken utanıyordu delikanlı. Bunu nasıl yapacaktı? Babasının neden
böyle bir şey istediğine anlam veremiyordu. Gidip o adama herkesin içinde bir
tokat atacaktı! Ses çıkarmazsa biraz daha hırpalayacaktı. İyi ama babası neden
böyle bir şey yapmasını istemiş olabilirdi? Böyle yaparak neyi anlayacaklardı? Evin olduğu sokağa
geldiğinde işinin biraz daha zor olacağını fark etti. Yüzü kızardı birden. Caminin
köşesini dönerken, avluda birilerinin oturduğunu görmüştü. Babasının dostu az
sonra olacaklardan habersiz, birkaç ihtiyarla sohbet ederek ezanı bekliyordu. Cami avlusunda oturanlara
doğru yürüdü. Yüzünün, kulaklarının yandığını hissediyordu. Yaklaşıp,
oradakilerin şaşkın bakışları arasında adamcağıza bir tokat vurdu. Ama adam
bırakın karşılık vermeyi, ses bile çıkarmadı. Bir kez daha kendinden utandı
delikanlı ama henüz işi bitmemişti. Tartaklamaya başladı adamı, bir tokat daha
vurdu. Adam bir şeyler anlamıştı sanki. Delikanlıyı kollarından tutup kendine
doğru çekerek kulağına fısıldadı: -
Evlat, var git babana selam söyle. Biz öyle
birkaç tokada lale bahçesini bozmayız... (Alıntı: Serdar Tuncer, Satır Arası
Hikayeler, 2013) |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
SOSYAL MEDYA ÜZERİNE DÜŞÜNCELER 2 - 25/04/2016 |
Her şeyimizi paylaşarak egomuzu tatmin ediyoruz. Gittiğimiz her yer, yediğimiz yemek, içtiğimiz içecek, yaptığımız işe kadar her şeyi paylaşıyor insan. |
SOSYAL MEDYA ÜZERİNE DÜŞÜNCELER 1 - 12/02/2016 |
Birçok insanın orada yazdığı ile yaşadığı hayat arasında uçurum var. Öyle derin cümleler yazıyor ve bunu paylaşıyor ki gören filozof zanneder. Orada iki tane ilginç kelimeyi bir araya getirip garip cümleler kurdu mu, kendisini farklı hissediyor |
YENİ YILIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - 06/01/2016 |
İnsanlık damarlarının kurumaya yüz tuttuğu, merhamet esintilerinin semtimize hiç uğramadığı, mutluluk kaynaklarının hovardaca tüketildiği bir zaman dilimini yaşıyoruz. |
ÇALIŞAN KAZANIR - 13/04/2015 |
‘’Kamil odur ki koya dünyada bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser’’ sözünü hayatına ilke edinen ne güzel insanlar tanıdım. |
KUTLU ZAMAN - 29/06/2014 |
Her yeni zaman dilimini değerlendirmeli ve her yeni günü “kötülükleri sıfırlayıp, güzelliklere yelken açma zamanı” olarak görmeliyiz. |
GÜVENİ YIKMA - 03/04/2014 |
Yapılanların tek tek ortaya çıkacağı, kimsenin hakkının zayi olmayacağı, haklının ve haksızın çok hassas terazilerde tartılacağı o güne kendimizi temiz olarak hazırlamalıyız. Hiçbir yapılan unutulmayacak, her şey önümüze dökülecek. |
KIR İNADINI - 03/03/2014 |
Bir yerde sabit fikirli insanlar varsa onların bulunduğu yerde sessizce beklemek daha mantıklı bir hareket olacaktır. |
HERKES ETTİĞİNİ GÖRÜR - 12/01/2014 |
Adalet duygusunu zedeleyenler de bir gün o adalete muhtaç olurlar. Hakkın kendisine telim edilmesini isteyen kişi de haksızlık yapmamalıdır. |
FARKLIYIZ - 28/12/2013 |
İnsanoğlu, başına gelen olayları kendi yetişme tarzına, çevresine ve geçmiş eğitimine göre yorumlar ve değerlendirir. |
![]() |