• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/profile.php?id=666228323
  • https://twitter.com/durancetin
Site İçeriği

Kültür Dünyamız videoları
Bu sayfada üyelere özel yazılar bulunuyor. üye girişi yaparak bu yazıları görüntüleyebilirsiniz.

Burayı tıklayarak üye girişi yapabilirsiniz.
Burayı tıklayarak üye olabilirsiniz.

               Bir Kucak Sevgi
                  
(Hikâye) 


3.Baskı
104 sayfa, İthal Kağıt, Karton Kapak, ISBN:9757561798,Beka Yayınları 
 

Çocukların dünyasına bir kucak sevgiyle açılan öykülerin dayanılmaz güzelliği ile sizi buluşturan bir kitap… Beş hikâyeden oluşan kitap, çocuklarımıza güzel Türkçe kullanmayı sağlamayı da hedefliyor
  

Bir Kucak Sevgi - Duran Çetin

Mehmet Burhan | Öykü |

 Mutluluğun ne olduğunu, en azından ne anlama geldiğini birçoğumuz bilir. Ancak mutluluk Duran Çetinin kaleminde, en sıkıntılı olduğumuz bir anda dahi küçük şeylere sevinip kendimizi teselli etmek oluyor. Mutluluk, sevgi, şefkat ve merhamet’in bir bütün olarak insanlar arasında gezerken, kendilerine sahip çıkıp benimseyecek, onları mutlu edecek insanlar arıyor.

Bazıları şükretmenin ne olduğunu bildiği için olsa gerek ki, mutluluğu bırakmıyorlar hayatlarında. Bir öğretmenin öğrencilerini pikniğe götürmesiyle başlayan kitap, yine bir öğretmenin başından geçen bazı olaylarla içinde mutluluğu bularak finale ulaşıyor. Bekleyişlerin sabır’a teslim olduğu, sıkıntıların sabırla mutluluğa erdiği, ümitsizliklerin şükürle yeni umutlara ulaştığı öykülerden oluşuyor kitap. Köylerde yaşanılan sıkıntıların anlatıldığı ve bu sıkıntılardan nasıl kurtulduklarıyla devam ediyor.

Özellikle ilköğretim çağındaki öğrencilerin okumasını isterim. İçlerinde kendilerini veya arkadaş çevrelerinde ki yanlışlıkları fark etmelerini sağlayacaktır. Anne ve babalarına karşı daha saygılı olacaklarını umut ediyorum. Anne ve babalarının onları yetiştirmek için ne gibi sıkıntılar çektiğini ve “Anne ve Babanızdan birisi ya da her ikisi yanınızda ihtiyarlarsa, onlara öf bile demeyin”(sf:84) ayetini akıllarından çıkarmamaları gerektiğini öğreneceklerdir.

Sade ve herkesin kolaylıkla anlayacağı dilde yazılmış olan “bir kucak sevgi”, içerisinde beş öykü barındırıyor. Öykülerin hemen hepsinde sevgi teması mevcuttur. Hayatta yaptığımız hataları karşımıza çıkaran Duran Çetin öykülerine bazen baba şefkati bazen öğretmen heyecanı bazen de anne merhametiyle yaklaşmış. Çocukluğun cahil olduğu ve yaptığı en küçük hatayı şiddetle çözülemeyeceğini, şefkat ve merhametle onlara ders verilmesini de anne ve babalara öğretmek istemiş.

Kütüphanenizde bulunması gereken eserler arasında bulunan “bir kucak sevgi” çocukların beğeni içerisinde okuyacakları bir kitaptır. Ayrıca kitap yazarın yayınlanmış ilk kitabı olma özelliğini taşımaktadır.

Halk arasında yayılmış olan yanlış bilgileri çocukların ağzından dile getirerek “şu konuda kararlıydım. Kimseye zarar vermeyecektim” sözleriyle ders alındığını özetliyor. Yanlış bilgilerin doğruya çevrilmesini isteyen yazar “Nazmiye teyze öyle diyo” öyküsünde “gözü açılmamış kedilerin suya atılmasının sevap olmadığını, çok kötü bir şey olduğunu Ahmet ve abisinin diliyle anlatmış çocuklara”(sf:25)
Bir nevi içerisinde yazılmış, çocukları eğitici beş kısa roman diyebiliriz. Anne ve babalarında çocuklarına karşı şefkatli ve onları daha iyi anlamak için onların dilinden olayları dinlemek daha güzel olacaktır.

“En iyi insan, başkalarına faydalı olandır. İhtiyaç sahiplerini görüp gözetmek, onların sıkıntılarını gidermek, dinimizin de yapmamızı istediği şeylerdir. Sizler elinizden geldiği kadarıyla başka insanları düşünün. Onlara yardımcı olmaya çalışın. Bu, sizin iyi insan olmanızı sağlayacaktır”(sf:23)

İyi okumalar…

Bir Kucak Sevgi(öyküler)
Duran Çetin
104 sayfa
Beka yayınları

Kaynak: Kitap Haber

 



0 Yorum - Yorum Yaz

                                                                                

       PORTAKAL KIZIM    
          SADECE BEN

               ROMAN

       BEKA YAYINLARI

             240 sayfa

 


      Satın Almak İçin Tıklayınız

www.kitapyurdu.com'dan satın al

 

 


Duran Çetin ve Son Romanı “SADECE BEN”

Saffet Yurtsever (Yaman Adam)          14 Aralık 2010 Salı

 Duran Çetin’in son romanı SADECE BEN’i bir solukta okudum.  Çok beğendim ve öğrencilerime de tavsiye ettim. Öğrencilerim ve aileleri de kısa sürede okudular;  olumlu tepkilerini ve teşekkürlerini ilettiler. Çetin, öykücülüğünün yanında romancılığını da bu beşinci romanıyla tescillemiş oldu.

Portakal Kızım” romanının devamı olan “Portakal Kızım-Sadece Ben”in de sanki devamı yazılacak gibi… çünkü bu romanda da enteresan bir finalle karşı karşıya kalıyorsunuz. Romanın sonu oldukça ilginç ve merakı celbeden türden…

Çetin, diğer romanlarında olduğu gibi kendine özgü; sade, içten, akıcı, didaktik roman diliyle toplum içindeki sıkıntılara çare üretmek, insanların mutlu olmaları için gerekli yolları okuyucuyla paylaşırken diğer yandan da samimi ifadeleri ile okuyucuyu kendine bağlıyor.

Romanda Nebahat Hanım’ın yaşadığı onca sıkıntılar ve atlattığı badirelere rağmen “Sadece Ben!” demeye devam etmesi ve yaşadığı gel-gitleri bertaraf etme düşüncesinde sağlam duruşlu olmaması onun yaşadığı sıkıntıların katlanarak artmasına sebep oluyor.

Önceki romanı “Portakal Kızım”da; örnek kişiliği ile bilinen Naciye Hanım’ın ölümünden sonra gelini Nebahat’ın gerekli dersi çıkarmak yerine çalkantılı, özentili ve hırslı hayatıyla ailesine ve çevresindekilere yaşattığı inanılmaz acılar okuyanları kitaba sıkı sıkıya bağlıyor.

Nebahat Hanım’ın çocukları ve eşinin değişiminden etkilenip nasibini almaması oldukça düşündürücü. Oğlu Okan’ın evlenmesi, kızı Burcu’nun nişanlanması, oğlunun yeni ortaklıkları ve okul açma çalışmalarının yanında hâlâ mutsuzluk sebepleri yaratma  çabaları köklü bir uyarı ile aklını başına alabileceği düşüncesini boşa çıkıyor.

Okan,  Burcu, Esra, Fethi, Musa ve diğerleri… içimizden birileri gibi romanın bizi temsil eden kahramanları. İyilik mücadelesi içindeler. Kötülüklerin önüne set vurma çabaları okuyucuyu bir tılsım gibi kendisine çekiyor. Sanki ister istemez kendinizi bu mücadeledeki kahramanlardan biri gibi hissediyorsunuz...

Kötüler ve kötülükler insanı mutsuz etmeye yetip artıyor. “Sadece Ben”i okurken, mutlu olmanın iyi olmak ve iyilik yapmaya bağlı olduğu fikriyle yoğruluyorsunuz...

Okuyucu olarak beklentilerinize tam cevap bulunmak üzere iken romanın son sayfasını kapatıyorsunuz ve devamını üçüncü romanda okuyacağınız serüvenin merakıyla garip duyguların yelpazesinde mutluluk ve hüznü birlikte yaşıyorsunuz...

Roman’ın can alıcı final bölümünde Nebahat Hanım hırsının kurbanı olmaya giderken eve bıraktığı mektupta; “Ben bu akşam eve dönemezsem bilin ki hırsımın kurbanı oldum. Evdeki Kur’ân’ın çok değerli olduğunu öğrendiğimde onu satmaya karar verdim. Eğer başıma bir şey gelirse görüştüğüm insanlarla irtibata geçmeniz gerekebilir. Antik Sansar diye birisiyle bugün görüşmeye gidiyorum. Pazarlığını yaptığımız Kur’ân’ın takasını yapacağız. Eğer dönmezsem…”  diyerek içine düştüğü cenderenin felaketini fısıldıyor.

Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, duygulanacağınız; içinde kendinizi bulacağınız, gerçeklerle yüzleşeceğiniz olaylar örgüsüyle, gel-gitler içindeki hayatın neresinde durulacağını fısıldayan “Portakal Kızım-Sadece Benromanını okuduktan sonra farklı düşüneceksiniz; hayatla, çevrenizle, en önemlisi de kendinizle bir iç hesaplaşma seyr-i sülûkuna garkolacaksınız. Çünkü bu roman gençlerin ve ailelerin okuması gerektiğine inandığım türden bir eser.

Roman, öykü ve masal kitaplarından oluşan on beş esere sahip değerli yazarımız Duran Çetin’i tebrik ediyor; topluma daha çok faydalı eserler vereceğini ümit ediyorum.

Kaynak: Hakimiyet




0 Yorum - Yorum Yaz

 Büyük Ödül
(Öykü)


 Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm Karton KapakISBN:9786054041633
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 


Satın Almak İçin Tıklayınız;





 

 

 


BÜYÜK ÖDÜL, BALKONDAKİ ADAM  DURAN ÇETİN
Abdurrahman BAŞPINAR-TRT

 Hikayeci ve romancı Duran Çetin’in peş peşe yayınlanan Büyük Ödül ve Balkondaki Adam ismini verdiği iki hikaye kitabı bu hafta size tanıtacağımız son kitaplar.

Yazar hikâyelerinde insanın nasıl yetişmesi gerektiğinden, topluma kazandırılmasına, eğitim ve öğretim konularından gündelik hayatlarında karşılaştıkları olaylara kadar, insani değerleri işliyor.

Duran Çetin bu hikâyelerinde de, daha önceki kitaplarında yaptığı gibi kültürel yozlaşma ve ahlaki bozulmanın toplumu sürüklediği uçurumdan kurtarma adına neler yapılabileceğini öykü tadında ortaya koyuyor.

Yazar, karmaşık dil ve anlatım kaygısı gütmeden Anadolu’nun sıcacık sesi olma yolundaki çabalarını sürdürüyor.

Hikâyelerde yerli, karşımıza herhangi bir yerde çıkabilecek tanıdık karakterlerin kısacık hayat kesitlerini ısrarlı bir öğretme arzusuyla önümüze getiriyor.

Büyük Ödül ve Balkondaki Adam adlı kitaplar, Beka Yayınları’ndan çıkmış.

14.12.2009

Kaynak: TRT 







    

                  Öykü

         BEKA YAYINLARI

               112 sayfa


 

Satın Almak İçin Tıklayınız

www.kitapyurdu.com'dan satın al

 



 HÜZEYME YEŞİM KOÇAK
KÜL YIĞINI  Edebistan, 01 Aralık 2010

Duran Çetin, yeni öykü kitabı “Kül Yığını” ile karşımıza çıkan; yazıyı gerçekten seven, çalışkan bir yazar.
Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın, Kırmızı Kardelenler, Sana Bir Müjdem Var, Gözlerdeki Mutluluk, Balkondaki Adam; öykü kitaplarından bazıları… Romanlarını saymıyorum.
Öyküleri zengin konularıyla dikkat çekiyor. Sıklıkla Anadolu insanının hikâyesini sade, akıcı bir şekilde işliyor.

Kırsal alanın problemleri,  küçük adam ve dünyası giriyor. Kurnaz, kendini beğenmiş; saf, inançlı kişiler, hayatımızdaki idealist unutulmaz öğretmenler, tüketim tutkunu gençler, meczuplar, dilenciler, her ebeveynin karşılaştığı meseleler; işlek kalemine takılıyor.

Bir bakıyorsunuz, kaçakçılık konusunu ele almış (Anaa! Duuuz! Öyküsü). Kuyu kazma âdetinden bahsetmiş kimi öykülerinde(Kuyu).

Gündelik hayatta karşılaştığımız olaylar; taşıtlardaki hadiseler rahatlıkla kitaplarında yer buluyor (Bak. Dolmuş; Tramvay Hocası öyküsü)

Hani bazen, birden kalbimize bir sıkıntı doluverir, yakınlarımıza çevreye sebepsiz kızmalar başlar; çareler arar ve Allah’a sığınırız, sevdiklerimize “Oku beni!” deriz. İşte Almazsan Alma öyküsü, bu insanlık hâlini, son derece samimi bir dille aktarıyor.

Bir geleneği, halkın duygularını gayet güzel anlatan, inanç dokumalı bir hikâye; “Yağmur Duası”…

“Kurumuş dere yatağı, susamış insanlar, sesleri kısılmış kuşlar, yerden bir karış bile yükselmemiş, tanesiz başaklar… Her yerden insanlar akın akın geliyordu, fevç fevç, gurup gurup… İltica etmek için, yakarmak, af dilemek ve rahmet istemek için…

Kazanlara yemekler pişirildi. Herkese ikram edildi. Açlar doyuruldu, yetimler, öksüzler sevindirildi. Gönüller yapıldı. Vicdanlar dize getirildi.”(sh. 14)

Duran Çetin, mesajlarını usturuplu bir şekilde, satır aralarında veriyor. Çığırtkan değil. Özellikle son dönem öykülerinde ustalığını açıkça görüyoruz.

Bir aydınlığın, kendisini, denge ve kararını bulmuşluğun, olgunluğun emarelerini; ele aldığı meselelerin çözümleri de sezdiriyor bir yandan. Ve öyküsüne bu “sinmişlik, içselleştirilmişlik” yakışıyor.

Yumuşak bir eleştiriyi ihmal etmiyor zaman zaman.

Tramvaydaki dindar görünümlü, fakat bilinçsiz olduğu konuşmalarından anlaşılan kadınlara karşı, şu cevabı verdiriyor mesela:

“-Deminden beri konuşmalarınızı istemeden de olsa duydum. Merak ettim, toplumda bunca alkolik, ahlaksız, hırsız, soysuz, ırz düşmanı varken, neden hacıya hocaya güvenmeyeceğiz ve neden kıyamet hacıdan hocadan kopacak? Ya da kime güveneceğiz söyler misiniz?”(sh. 9)

Turist İkramı”, yazarın pek tesadüf edilmeyen ironik öykülerinden.

Duran Çetin’in öykü dünyası gittikçe genişliyor ve tat veriyor.

Yazarı içtenlikle tebrik ediyoruz.

Onbeş öykü ve üç bölümden oluşan “Kül Yığını” Beka Yayınları’ndan çıkmış.

 Kaynak: edebistan 




0 Yorum - Yorum Yaz


  Büyük Ödül
(Öykü)

Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm Karton KapakISBN:9786054041633
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 

 

Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza götürecek öyküler... 
      Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler…   

  “Değerli misafirler, benim bu günlere gelmemdeki en büyük paya sahip olan kişiyi size tanıtmak istiyorum. O, bendeki bu yeteneği keşfeden, beni yüreklendiren, bana çalışma azmi kazandıran öğretmenim. O, olmasaydı ben bir hiçtim, yine öğretmenler olmasa biz de bir hiçiz. İzninizle ödülümü ona takdim etmek istiyorum.” dedi.
         Salonda bir duygu seli oluştu. Herkes heyecanla Emre’yi izledi.
         Emre, sahneden indi, öğretmenine doğru yürüdü, elini öptü. Öğretmeni de Emre’ye kendi çocuğuymuşçasına sarıldı. 
        Emre, bakanın elinden aldığı ödülü sundu. Öğretmeni titreyen elleriyle bu büyük ödülü alırken gözyaşlarını tutamadı. Emre’nin gözleri de doldu. 
       Salondaki duygusal sessizliğe duvarları aşan alkışlar eşlik etti.”

 

(19.10.2009 Hakimiyet Gazetesi)YAMAN ADAM (Saffet Yurtsever)- y.teffas@hotmail.com  

Öykücü Duran Çetin’in “Balkondaki Adam” ve “Büyük Ödül”ünü okudum bir solukta…

Rasûlullah(sav) buyuruyor:

“Bu ümetin baş tarafı zühd ve yakîn ile kurtulacak, son tarafı ise hırs ve tuul-i emel(boş ve uzun istekler) ile helâk olacaktır.”

Uzun yaşamak marifet değil; hayırlı ve bereketli yaşamak marifettir. Ardında bir yığın hayırlı hizmetler bırakan ve kıyamete kadar da hayır ve rahmetle yâd edeceğimiz Râşit halifelerimizden Ömer İbn-i Abdilaziz kırk yaşına girmeden vefat edenlerden.

Duran Çetin’in bu yeni kitaplarındaki kısa hayat kesitlerinden oluşan öyküleri yine öncekiler gibi  her yaşın zevkle okuyabileceği türden.

Her öyküsünde içimizden birileriyle burun buruna geliyoruz. Sıradan insanları bir eğitimci gözüyle inceliyor, irdeliyor ve hayatın bir parçası, bir gerçeği olarak takdim ediyor. Duyarsızlığımıza, farkındasızlığımıza îmâlı/dolaylı bir serzenişte bulunuyor. “Ben bunları görüyorum, siz görmüyor musunuz?” dercesine, âdeta gözümüzün içine sokuyor.

Hz.Pîr(ks) buyuruyor: “Sen bakmasını bil de dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür!..”

Öykücü Duran Çetin’in gözüyle, gönlüyle, kalemiyle etrafa bakışın çağrışımlarıdır kitabındaki öyküler… Her parçaya bir değer, her detaya bir anlam yüklüyor. Ve ansızın film kopuyor. Derken yeni bir maceraya, yeni bir dünyaya besmele çekiyorsunuz.

Roman ve öykülerinde hayatın içinden insanları bir eğitimci gözüyle ele alarak okurlarına pozitif ders çıkarıcı duygular yaşatmayı amaç edinen yazarımız “dikende gülü görebilmemizi” öğütlüyor.

Güzel bakan, güzel görür!” demiş ya atalarımız.

Görmüş olman önemli değil, nasıl baktığın önemli… Nasıl bakarsan ve neyi görmek istersen onu görürsün.

Bir hikâye anlatılır “görmek”le, nerden ve nasıl “bakmak”la ilgili:

Kadın, kocasının kahvaltısını hazırlar ve karşı eve yeni taşınan yeni komşularının her sabah yıkadığı çamaşırları çamaşır ipine serişini izler mutfak penceresinden.

Kahvaltısını yapmakta olan kocasına;

“Bu kadın çamaşır yıkamasını bilmiyor galiba. Çamaşırları hiç de beyaz değil. Ya yanlış deterjan kullanıyor. Ya da yıkama ayarlarını bilmiyor!”

Adam başını döndürüp hanımının baktığı pencereden çamaşırlara bakar ve hiçbir şey söylemeden tekrar kahvaltısına devam eder.

Ertesi gün sabah yine komşu kadın çamaşır sermektedir ve yine aynı yorumu yapar kocasına: “Bu kadın çamaşır yıkamasını bilmiyor, yanlış deterjan kullanıyor, yanlış programda yıkıyor!...”

Adam yine çamaşırlara bakar ve hiçbir şey söylemeden kahvaltısını bitirip işine gider.

Üçüncü gün adam karısından önce kalkar; bahçede çiçeklerle ve ağaçlarla biraz vakit geçirir, mutfak penceresinin camlarını siler. Sonra da karısını uyandırarak kahvaltıya çağırır.

Kadın, kocasının ayda yılda  bir de olsa yaptığı bu jestten dolayı teşekkür eder ve o da kahvaltıya oturur. Biraz sonra komşu kadın yine yıkadığı çamaşırları bahçede çamaşır ipine itina ile sermeye başlar.

Kadın bir taraftan kahvaltısını yaparken bir taraftan da komşu kadının çamaşır serişini izlemektedir.

Aaa! Baksana, bu kadın çamaşır yıkamayı öğrenmiş galiba!... Çamaşırları ne kadar beyaz, renklileri ne kadar canlı . Acaba deterjanı mı değiştirdi, yoksa doğru programda yıkamayı mı öğrendi?!...” diye meraklanır.

Kocası istifini bozmadan cevap verir;

“Ben bugün erken kalkınca, o baktığın pencerenin camlarını silmiştim!...”

“!!!…”

Beka yayınevi tarafından on ikinci kitabı yayınlanan bu güzel yürekli, güzel bakışlı, güzel gönüllü yazarımıza teşekkür ediyor ve masal tadındaki yeni öykülerini sabırsızlıkla bekliyoruz.

 




0 Yorum - Yorum Yaz
 BALKONDAKİ ADAM
(öYKÜ)

Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm Karton KapakISBN:9786054041626
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 

Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza götürecek öyküler...

     Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler…
        …
       Gecenin dipsiz karanlığı uzar da uzar. Bitmez bir yol gibidir. İp gibidir. İncedir. Dardır. Yola düşmeye gör, sıkar, boğar ve ilk önce düşüncelerini sonra da bütün kimliğini, vücudunu kelepçelerdi. Bu bir esarettir. Her yer paradır, arabadır, zenginliktir, farklılıktır… 
        Tekrar yatağına döndüğünde gecenin yarısı çoktan geçmiştir. Yatağında dönüp durmaya devam ederken, neden uyuyamadığı sorgusunun cevapsız kalması kafasındaki duyguların kabarmasına, büyümesine, şişmesine sebep olurdu. Bu mahmurluk onu uykuya yakınlaştırır,  uyku ile uyanıklık arasında bir aralıkta dururken bir araba, kocaman bir karabasan gibi üzerine düşerken, uykuya geçiş kapısında bir titremeyle uyanırdı… 
  
        


 İÇİMİZDEN GELEN NAĞMELERİN VÜCUT BULUŞU: BALKONDAKİ ADAM

 Eyüp TOSUN

Duran Çetin’in art arda iki öykü kitabı çıktı. Beka Yayınları arasından çıkan kitaplardan birinin adı Büyük Ödül diğeri ise Balkondaki Adam’dır. Ben bu yazımda Balkondaki Adam’dan bahsedeceğim sizlere.

Şimdiye kadar hiçbir kitap kapağı beni bu kadar düşündürmedi desem abartmış mı sayılırım? Hiç de sayılmam! Balkondaki Adam’ın kapağı beni çok etkiledi. Kapak üzerine düşünmem kitabı okumaktan daha da uzun sürdü. Eliyle yüzünü kapatmış bir adam portresi ile karşı karşıya kalıyoruz kapakta. Ama renk uyumu ve fotoğraf kompozisyonu gerçekten de harika. Genelde insanlar bir kitabı alacakları zaman öncelikle hemen arka kapağını çevirirler ve orada kitap hakkında yazılanları okurlar. Haksız da değillerdir. Balkondaki Adam’da ise bu durum farklıdır. Çünkü bana göre kitabı okuyucuya okutacak şey arka kapak tanıtım değildir. Belirttiğim gibi ön kapak tasarımıdır. Bakalım sizler kitabı görünce bana hak verecek misiniz?

Kitap; Caddedeki Yalnızlık, 30 Yıl Sonra, Bir Kuş Uçtu, Balkondaki Adam, Ben Seni Ararım, Âdem’in Oğulları, Kavun Tarlası, Deli ve Durmuş, Islak Hayat, Satıcı, Hacı Murat, Kırlangıçlar, Gelinlik Kız, Beynamaz, Yangın, Adliye Koridoru, Zekât, Gece ve Gündüz adlı toplam on sekiz öyküden oluşmaktadır.

Duran Çetin, okuyucuyu bir yerinden yakalamayı iyi biliyor. Ve bunu ustalıkla öykülerine yansıtıyor. Kitapta genel olarak sade bir dil kullanılmıştır. Bilemeyeceğimiz kelime de yok denecek kadar azdır. Öyküler akıp gitmektedir. İnsanı kendine tıpkı bir mıknatıs gibi çekmektedir. Öykülerdeki kurgu, kusursuzdur.

Öykülerde anlatılan yaşamlar, anılar, acılar, sevinçler, hayretler kısacası her şey bire bir hayatın içindendir. Yani her bir öyküde sanki kahraman bizizdir. Ve biz yaşıyoruzdur sanki anlatılanları. Şüphesiz her eserin okuyucuyu bir şekilde bir yerinden yakalaması lazımdır. Eğer okuduğumuz eserde kendimizden bir şeyler bulamazsak o eseri her ne kadar okuyup bitirsek de bize sıkıcı gelmiştir.

Balkondaki Adam’ın hepimizi bir yerimizden yakalayacağı kanaatindeyim. 30 Yıl Sonra adlı öyküde, mesleğine yeni başlamış bir gencin çok acıdığı için çıkarıp parasının yarısını adama hiç düşünmeden vermesini ve aradan 30 yıl geçmesine rağmen o adamın yine aynı tavırlar içinde olduğu görmesi tam bir kara mizahtır. Sonra Zekât adlı öykü de hakeza böyledir. Bakın etrafınıza lütfen. Bunlar gibi yüzlerce örneği bizzat sizlerde yaşıyorsunuz. Öyle değil mi?

Duran Çetin, bazı öykülerinde de bizlere mesaj vermekten zevk duyar. Bunu yaparken kelimeleri kafasında kurduğu olaylara mükemmel bir şekilde yerleştirir. Verdiği mesajlarla bizleri düşündürür, gülümsetir ve hayatın hangi şekillerde devam ettiğinin farkına vardırır. Ders vermez mi peki Duran Çetin? Deli ve Durmuş, Beynamaz adlı öykülerinde insanlığımızı sorgulatır bizlere.

Öykülerin hiç biri bitmiyor bence. Yazar bilerek koyuyor noktayı. Öylesine. Okuyucuya bırakıyor belki de bazı şeyleri. Hiç bitiremediğim öyküler oldu benim. Ya da çok değişik yerlere götürdüğüm öyküler. Bakalım sizler neler yapacaksınız?

Balkondaki Adam adı da boşa değildir hani. Öykülerde bunu çok iyi hissediyorsunuz. Çünkü süper bir gözlemciyle karşı karşıyayız. Sanki biri daima hayatı tüm canlılığıyla izliyor ve notlar alıyor. Bunu yaparken de büyük bir zevk alıyor. Ve saklanıp gizlenmiyor da. Çok cesur bir şekilde olaylara karışıyor ve böylece de bizden biri olduğunu kanıtlıyor.

Sahi, kim bu Balkondaki Adam yahu?

Duran Çetin mi dersiniz?

Bilmem…            



Ziyaretçi Defterini Oku Ziyaretçi Defterine Yaz

ZİYARETÇİ DEFTERİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
 

ZİYARETÇİ DEFTERİNE YAZMAK İÇİN TIKLAYINIZ






Eski defteri incelemek ve okumak için TIKLAYINIZ


 BALKONDAKİ ADAM
(öYKÜ)

Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton KapakISBN:9786054041626
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 

Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza götürecek öyküler...

    Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler…
       

      
Gecenin dipsiz karanlığı uzar da uzar. Bitmez bir yol gibidir. İp gibidir. İncedir. Dardır. Yola düşmeye gör, sıkar, boğar ve ilk önce düşüncelerini sonra da bütün kimliğini, vücudunu kelepçelerdi. Bu bir esarettir. Her yer paradır, arabadır, zenginliktir, farklılıktır… 
        Tekrar yatağına döndüğünde gecenin yarısı çoktan geçmiştir. Yatağında dönüp durmaya devam ederken, neden uyuyamadığı sorgusunun cevapsız kalması kafasındaki duyguların kabarmasına, büyümesine, şişmesine sebep olurdu. Bu mahmurluk onu uykuya yakınlaştırır,  uyku ile uyanıklık arasında bir aralıkta dururken bir araba, kocaman bir karabasan gibi üzerine düşerken, uykuya geçiş kapısında bir titremeyle uyanırdı…
 
          



Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:


ZEKİ OĞUZ (Öykücü Gezgin Yazar)
MEMELEKET GAZETESİ
İyi bir gözlemci Balkondaki Adam, yani Duran Çetin. Müthiş sıcak bir dili var. Bu kitabı, sonra imzalarım, diye vermişti bana verirken. Bazı güzel şeyleri hep erteler Duran Çetin. Kim bilir ne zaman görüşeceğiz de bu kitabını imzalatacağım ona.

“Balkondaki Adam”ı Beka Yayınevi yayınlamış. 18 güzel öyküden oluşuyor. Gündelik hayatın içinde hiç farkında olmadığımız sıradan olaylar harika birer öyküye dönüşüvermiş. Küçük bir örnek size. Çoğu yerde karşınıza biri çıkar, hastaneden yeni çıkmıştır, memleketine gidecektir filan. Belki eline üç-beş kuruş tutuşturursunuz ama o hep karşınıza çıkar bir türlü memleketine gitmez. İşte böylesi küçük ayrıntılar güzel birer öyküye dönüşmüş Duran Çetin’in kaleminden.
http://www.memleket.com.tr/news_detail.php?id=64205

BALKONDAKİ ADAM(Duran Çetin)- 28 Ekim 2009 Çarşamba
Ersal Özkan

"Kitap okumuyoruz". En sık tekrarlanan yakınmalardan biri bu. Kitap satışları bir gösterge. Oysa "Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?" sorusunun yanıtı, her yaşta değişmez bir şekilde "kitap okurumdur. Kitap okunan zamanın boş zaman olduğunu düşünen bir toplumun çocuklarının kitap okumaması pek de şaşılası değildir. Yazının devamı için...

  İÇİMİZDEN GELEN NAĞMELERİN VÜCUT BULUŞU: BALKONDAKİ ADAM  
Eyüp TOSUN  (Müsvedde Dergisi GeneYayın Yönetmeni) (tosuneyup@yahoo.com) 

     Duran Çetin’in art arda iki öykü kitabı çıktı. Beka Yayınları arasından çıkan kitaplardan birinin adı Büyük Ödül diğeri ise Balkondaki Adam’dır. Ben bu yazımda Balkondaki Adam’dan bahsedeceğim sizlere. Şimdiye kadar hiçbir kitap kapağı beni bu kadar düşündürmedi desem abartmış mı sayılırım?
Yazının devamı için...
      

          Öykücü Duran Çetin’in Yeni Kitapları (19.10.2009 Hakimiyet Gazetesi)YAMAN ADAM (Saffet Yurtsever)- y.teffas@hotmail.com 

 Öykücü Duran Çetin’in “Balkondaki Adam” ve “Büyük Ödül”ünü okudum bir solukta…
Yazının devamı için...


balkondaki adam’ın söyledikleri

    Hüzeyme Yeşim KOÇAK (Yazar)

   Çifte öykü kitabıyla(Balkondaki Adam ve Büyük Ödül) karşımıza çıkan Duran Çetin’in üretkenliğinin bir sebebi de; “iyi insana” özen(dir)en bir ruhun teşviklerinden, onu itici bir güçle eyleme sürüklemesinden kaynaklanıyor olsa zannediyorum.
   İkiz öykü kitaplarından “Balkondaki Adam”; yazarın şimdiye kadar pek değinmediği konulara el atmasıyla dikkat çekiyor.
   
Çetin’in öyküleri içinde farklı bir yere sahip “Kavun Tarlası”, platonik bir aşkı işliyor mesela. Yazının devamı için...
Edebistan.com'daki ayzıyı okumak için...

“BALKONDAKİ ADAM” HAKKINDA
Murat Soyak

   Duran Çetin’in “Balkondaki Adam” isimli yeni hikâye kitabı yayımlandı. Hikâye alanındaki çabası, emeği sayfalara yansımış. Bu eserinde on sekiz hikâye yer alıyor. Hikâye isimleri: Caddede Yalnızlık, 30 Yıl Sonra, Bir Kuş Uçtu, Balkondaki Adam, Ben Seni Ararım, Âdem’in Oğulları, Kavun Tarlası, Deli ve Durmuş, Islak Hayat, Satıcı, Hacı Murat, Kırlangıçlar, Gelinlik Kız, Beynamaz, Yangın, Adliye Koridoru, Zekât, Gece ve Gündüz.

     Hikâyelerin içinde insanımız var. Hikâyelerin içinde memleket havası… Bu yer, bu gök nasıl da yakın ve sahici. “Biz” düşüncesi daima vurgulu. Yazının Devamı için Tıklayınız





                                                                     
Portakal Kızım  
(Roman)
Yayın Yılı: 2005
271 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton Kapak
ISBN:975937515x
Dili: Türkçe

Beka Yayınları


Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, duygulanacağınız; içinde kendinizi bulacağınız, gerçeklerle yüzleşeceğiniz, yaptıklarınızı sorgulayacağınız, anne-baba ve komşuluk hakkının nasıl olması gerektiğini, en açık, acıklı ve gerçeklerden hareketle işlenen Portakal Kızım isimli roman, hayatınızda bazı şeylerin değişmesinde etkili olacaktır.
 
  
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:
  PORTAKAL KIZIM
Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci Yazar)

Edebiyatçılar genellikle olumsuzlukları anlatır. Fevkalade şeyler, sanatçının dikkatini çeker. Günlük, alâlâde şeyler yazmaya değmez. Sanatçı, bazen sıradan bir olayı çerçeveleyip sanatın büyüsüyle değiştirebilir.

Reşat Nuri, Yaprak Dökümü romanında dürüst bir adamın ailesinin dökülüşünü anlatır. Dürüstlük para etmez manası çıkar romanın bütününden. Yeşil Geceler, Tanrı Misafiri gibi hikâyelerinde softa tiplerini karalar. Halide Edip Adıvar, Vurun Kahpeye romanında benzeri bir yol tutar. Dindar-softa tiplemesi ile inançlı insanları töhmet altında bırakır.

Victor Hugo, Sefiller’inde tam tersi bir yol izler. Kötü adam Jan Valjan’ın başpiskoposun etkisiyle iyi adam oluşunu anlatır. Dostoyevski, Suç ve Ceza’da günah işleyen Raskolnikov’un vicdan azabını ve sonunda vicdanının sesine kulak vererek itirafını anlatır. İnsan Ne ile Yaşar isimli eserinde Tolstoy, yine iyi insanları anlatır.Duran Çetin, Reşat Nuri, Halide Edip, Yakup Kadri’nin yaptığı edebiyata alternatif eserler yazıyor. Kötü insanların, iyi insan olmasını, dindar insanların hamiyetini, gayretini ve insanîliğini anlatıyor. Portakal Kızım güzel bir roman. Dindar bir aile olan Azmi Bey ailesi, dini değerlere saygı duymayan Şinasi Bey ailesine insanlık dersi veriyor. Duran Çetin; Victor Hugo, Dostoyevski, Tolstoy gibi bir yol izliyor. Kötü insanların, iyi insanların etkilemesi sonucu iyilere karışmasını anlatıyor.Başkaldırıyorum, Hicran, İntikam, İtiraf Ediyorum, Cehennem Vadisi gibi romanlarımda ben de aynı yolu izledim. Hele Başarıya Götüren Yol, Başarı İnanç İşidir, Öğretmeni Başarıya Götüren Yol, Beyin Gücünü Etkili Kullanma Sanatı, Evde ve Okulda Başarılı Eğitimin Sırları, En Sevilen Öğretmen Hz. Muhammed (sav) gibi başarı kitaplarımda tamamen olumlu, iyimser ve yol gösterici hikâyeler anlattım. Sade, anlaşılır, akıcı ve güzel bir üslûbu var Duran Çetin’in. Romanı bir solukta okudum, bir günde bitirdim. Sonra da kendi kendime hayıflandım.“Acaba Duran Hoca, bu romanı kaç günde yazmıştır? Bir günde bitirdiğim romanı.” Roman, yazmak iğne ile kuyu kazmak gibidir. Kelimeler, cümlelerle paragrafları gergef gibi işler, pırlanta olaylar anlatırsınız… Sonra bölümler, olay ve insan bağlantılarını mekik gibi dokursunuz… Yazdığınızı döner bir daha, bir daha okursunuz. Gözden kaçan bir şey olmasın diye çırpınırsınız. Sonra sağınızda solunuzda eleştirmen ararsınız. Kitap çıkmadan mutlaka birkaç kişiye okutup gözden kaçan hatalar varsa düzeltilmesini istersiniz. Eleştirmenlerinizin söylediklerini dikkate alarak romanı yeniden gözden geçirirsiniz. Bazı bölümleri atarsınız, yeni bölümler eklersiniz, bazı kısımları değiştirirsiniz.Sonra yayınevine gönderirsiniz, bir editör bulup okuturlar. Editör, bir sürü eleştiri getirir. Eleştirilere bakarak bir kere daha yeniden yazarsınız. Romanınız yayınladığı için sevinirsiniz. Sonra acaba okuyucu ve eleştirmenler ilgi gösterecek mi diye bir meraka kapılırsınız. Kimse okumaz, eleştirmez, hatta görmezden gelirse yandınız demektir. Yayınevi bir daha kitabınızı basmaz. Allah’tan Duran Çetin’in öyle kaygıları yok. Okunan bir yazar. Kendini okutmayı biliyor. Portakal Kızım’da okuyucu, sonuçta kötü kadın Nebahat Hanımın canının yandığını ve yaptıklarından pişman olduğunu görüyor. Romanın başında karakolluk olan Nebahat Hanımın oğlu kötü genç Okan’ın İngilterelerde üniversite okuyup iyi bir insan olduğuna şahit oluyor. Nebahat Hanımın kocası Şinasi Bey de değişiyor. Arka arkaya yaşadığı trajik olaylar, ona tuttuğu yolun yanlış olduğunu gösteriyor.Olan onun zavallı annesi Naciye Hanıma oluyor. Zavallı ihtiyar, Nebahat Hanım tarafından istenmeyen kadın ilân ediliyor. İhtiyar, ne yapsa gelini Nebahat yanlış anlıyor ve ters cevap veriyor. Bir gün Şinasi’ye resti çekiyor ve bu kadını evden uzaklaştır, diyor. Ev, edepsiz gelin yüzünden cehenneme dönüyor. Kadıncağız, çareyi huzur evine gitmekte buluyor. Taşınmadan önce apartmandaki dindar Azmi Bey ailesi ile Naciye Hanım Teyze dost oluyor. Huzur evine gittiğinde de onlar, ihtiyarı ziyaret edip hal hatır soruyorlar. Çok geçmeden Naciye Teyze, Hakkın rahmetine kavuşuyor. Bu durum karşısında ne yapacağını bilmeyen Şinasi Beyin imdadına Azmi Bey yetişiyor, ona yardım ediyor. Cenaze kaldırılıyor. Şinasi Bey, burada kırılma yaşıyor. Okan, kız arkadaşı Deren yüzünden gece kulübünde kavgaya karışıyor, hapse düşüyor. Hapishanede tanıştığı dindar Musa Bey sayesinde tuttuğu yolun yanlış olduğunu anlıyor ve dindarlaşıyor. Sonunda Azmi Bey ve Şinasi Bey aileleri birbirine yaklaşıyor. Romanın başından itibaren aykırı figür olan Nebahat Hanıma bir araba çarpıyor ve kadın felç oluyor. Duran Çetin romancılığını gösteriyor ve Nebahat Hanımı, romanın başında oğlunu karakoldan almaya giderken arabasına bindiği ve küçümseyip hakaret ettiği taksi şoförünün eliyle hastaneye kaldırıyor. Kadın kötülük ettiği insanlardan iyilik görüyor. Hakaret ettiği komşuları Azmi Beyin eşi Gülseren Hanım, kötü günlerinde onları yalnız bırakmıyor, ziyaret ediyor, dostluk eli uzatıyor. Sonunda İngiltere’de mühendislik okuyan Okan, Azmi Beyin dindar kızı Esra ile nişanlanıyor. Roman mutlu sonla bitiyor. Nebahat Hanım ve Şinasi Bey, ihtiyar kadına ettikleri kötülüğün cezasını pişmanlık duyarak görüyorlar. Duran Çetin, İslâmî literatüre hâkim bir romancı. Romanda Yusuf kıssası, nefsini terbiye için su ibriği taşıyan Hz. Ömer’in hikâyesi, komşuya iyilik yapmayı tavsiye eden hadisler dizisi, Kur’an âyetleri, Necip Fazıl’ın Karacaahmet şiiri yer alıyor. Romanda derin kültürünü konuşturuyor. Hz. Mevlânâ torunu bir yazara zaten kültürlü olmak yakışır.Duran Çetin’in Bir Adım Ötesi, Yolun Sonu adlı iki romanı ve Kırmızı Kardelenler, Güller Solmasın, Bir Kucak Sevgi isimli hikâye kitapları var. Duran Beyin yeni çıkacak hikâye kitabının adı, bir kaza olup değişmezse “Sana Bir Müjdem Var” olacak. Kitaba ismi ben verdim. Uzun soluklu bir yazar Duran Çetin. Duru bir üslûbu sahip. Anlatacakları var.Portakal Kızım fevkalâde güzel bir roman. Okumaya değer.

Not: Duran Çetin’in Beka yayınları arasında çıkan bütün eserlerini tavsiye ederim. Okuyun ve çocuklarımıza okutun. Yayınevi irtibat: 0212-5125166. Duran Çetin: 0505. 5470464

                                



 PORTAKAL KIZIM

Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci Yazar)

Edebiyatçılar genellikle olumsuzlukları anlatır. Fevkalade şeyler, sanatçının dikkatini çeker. Günlük, alâlâde şeyler yazmaya değmez. Sanatçı, bazen sıradan bir olayı çerçeveleyip sanatın büyüsüyle değiştirebilir.

Reşat Nuri, Yaprak Dökümü romanında dürüst bir adamın ailesinin dökülüşünü anlatır. Dürüstlük para etmez manası çıkar romanın bütününden. Yeşil Geceler, Tanrı Misafiri gibi hikâyelerinde softa tiplerini karalar. Halide Edip Adıvar, Vurun Kahpeye romanında benzeri bir yol tutar. Dindar-softa tiplemesi ile inançlı insanları töhmet altında bırakır. Yazının Devamını İçin...


                   İnsafın okulu yok
Teodora Doni  teodoradoni@gmail.com
Pazartesi, 19.04.2010 - 08:41
Çocukların eğitiminden, İslam tarihi ve sahabelerden söz açmışken, çocuklar için yararlı, çok güzel iki çalışmadan bahsetmek istiyorum; eğitimci yazar Duran Çetin'in, Beka Yayınları'ndan çıkan "Portakal Kızım" ve "Toprak Gönüllüler" adlarındaki romanlarından... Birini ben okudum, diğerini kızım. Yazının Devamını İçin...




                                                                     
Portakal Kızım  
(Roman)
Yayın Yılı: 2005
271 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton Kapak
ISBN:975937515x
Dili: Türkçe

Beka Yayınları


Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, duygulanacağınız; içinde kendinizi bulacağınız, gerçeklerle yüzleşeceğiniz, yaptıklarınızı sorgulayacağınız, anne-baba ve komşuluk hakkının nasıl olması gerektiğini, en açık, acıklı ve gerçeklerden hareketle işlenen Portakal Kızım isimli roman, hayatınızda bazı şeylerin değişmesinde etkili olacaktır.
 
  
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:
                 İnsafın okulu yok
Teodora Doni  teodoradoni@gmail.com
Pazartesi, 19.04.2010 - 08:41

 Yazar bir arkadaşıma, yazısında aynı cümleyi şarkı nakaratı gibi neden tekrar ettiğini sorduğumda, "eğer suyun çıkmasını istiyorsanız kazmayı aynı yere vurun", demişti. Evet, galiba biz de eğer sorunları gerçekten çözmek, sonuç almak istiyorsak hem birbirimizi desteklememiz hem de tamamlamamız ve önemli konuları ısrarla vurgulamamız gerek diye düşünüyorum, tabii ki gündeme takılıp kalmadan. Çünkü gündemdeki "büyük meseleler" hiç bitmiyor ve bitecek gibi de görünmüyor. Biri bitiyor bir diğeri başlıyor ve bu arada gerçek sorunlar da çoğu kez gözümüzden kaçıyor. Nasıl mı? Mesela çocuklarımızın geleceğinin nasıl karartıldığını, nasıl mahvedildiğini fark etmiyoruz bile.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun, "yaşam memnuniyeti" araştırması sonuçlarına göre halkın % 89'u çok mutlu olduğunu açıklamış. Bu ülkenin insanı çok fedakâr ve şükretmeyi biliyor, kabul ediyorum, ancak yine de kanaatkâr olmak başka, mutlu olmak başka. Sadece geçtiğimiz günlerde Muğla Fethiye'de yaşanan olay bile halkın ne kadar mutlu olduğunu açıklamaya yeter sanırım. Sipahi ailesi iki çocuğunu dershaneye vermiş ve baba işsiz kalıp senetler ödenemeyince, dershane borcu için senetlere imza atan anne cezaevine girmiş. On sekiz yaşındaki Soner bu duruma çok üzülmüş ve intihar etmiş. Bu olay sadece gazetelerin üçüncü sayfalarında haber olarak yer almakla kalmadı çok şükür. Olayı gazetemiz Yeni Şafak yazarlarından Sema Karabıyık kendi köşesinde "Bir hukuk dramı: Borcunu hayatıyla ödemek!" başlığıyla, Tarık Tufan da Star gazetesinde, Açık Görüş'de "Dershaneler kapatılsın çocuk parkı yapılsın" başlığıyla yazdı. Yazımın başında dediğim gibi eğer sonuç almak istiyorsak birbirimizi desteklemeli ve tamamlamalıyız diye düşündüğüm için konuyu bir kez de ben dile getirmek istedim. Konu eğitim, geleceğimiz olan çocukların eğitimi ve gündemdeki bütün konulardan çok daha önemli. Elbette sadece devleti suçlayarak bir yere varamayız ve sorumluluktan da kurtulamayız.

Herkes istiyor ki çocuğu iyi eğitim alsın ve iyi eğitimden kastedilen de bir üniversiteden mezun olmak, bu ülkede iyi eğitimin tanımı ne yazık ki bu. Bu iyi eğitimi alan bazı insanlara "Mısır piramitlerinin Türkiye'den kaçırıldığı" söylendiğinde inanabiliyorlar, birçoğunuz televizyonlardan izlemişsinizdir benzer röportajları. Bir akademisyen arkadaşım da girdiği İslam Tarihi dersinde "Sahabe nedir?" diye sorduğunda bazı öğrencilerin kendisine "Sahabe, ileri gelen, önde gelen insandır, eğer çalışırsanız siz de sahabe olabilirsiniz" cevabını verdiğini anlatmıştı ki bu hepten içler acısı. Biz bu eğitimin tanımını, sonuçlarını hiç mi tartışmayacağız. Sabahleyin okula giden çocukların yollarda bir yandan yürürlerken diğer yandan ellerindeki soru kitapçıklarına dalıp karşıdan karşıya geçtiklerini farketmeyerek hem kendilerinin hem de sürücülerin hayatını tehlikeye attıklarını, nasıl böylesine yarış atı haline getirildiklerini hiç mi tartışmayacağız.

Çocukların eğitiminden, İslam tarihi ve sahabelerden söz açmışken, çocuklar için yararlı, çok güzel iki çalışmadan bahsetmek istiyorum; eğitimci yazar Duran Çetin'in, Beka Yayınları'ndan çıkan "Portakal Kızım" ve "Toprak Gönüllüler" adlarındaki romanlarından... Birini ben okudum, diğerini kızım. Kızımın okuduğu "Toprak Gönüllüler" romanına baktığımda, kızımın özellikle dini konuların geçtiği satırların altını çizmiş olduğunu gördüm ki sanırım yazarın da yazarken asıl amacı buydu. "Portakal Kızım" romanını okurken keşke tekrar çocuk olsaydım ve okuduğum kitaplarda dinimiz bu şekilde anlatılsaydı, dedim. Sayın Duran Çetin'e çok teşekkür ediyorum bu güzel kitaplar için.   

Yazı Kaynağı YeniŞafak Gazetesi                       

 PORTAKAL KIZIM
Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci Yazar)

Edebiyatçılar genellikle olumsuzlukları anlatır. Fevkalade şeyler, sanatçının dikkatini çeker. Günlük, alâlâde şeyler yazmaya değmez. Sanatçı, bazen sıradan bir olayı çerçeveleyip sanatın büyüsüyle değiştirebilir.

Reşat Nuri, Yaprak Dökümü romanında dürüst bir adamın ailesinin dökülüşünü anlatır. Dürüstlük para etmez manası çıkar romanın bütününden. Yeşil Geceler, Tanrı Misafiri gibi hikâyelerinde softa tiplerini karalar. Halide Edip Adıvar, Vurun Kahpeye romanında benzeri bir yol tutar. Dindar-softa tiplemesi ile inançlı insanları töhmet altında bırakır. Yazının Devamını İçin...


                   İnsafın okulu yok
Teodora Doni  teodoradoni@gmail.com
Pazartesi, 19.04.2010 - 08:41
Çocukların eğitiminden, İslam tarihi ve sahabelerden söz açmışken, çocuklar için yararlı, çok güzel iki çalışmadan bahsetmek istiyorum; eğitimci yazar Duran Çetin'in, Beka Yayınları'ndan çıkan "Portakal Kızım" ve "Toprak Gönüllüler" adlarındaki romanlarından... Birini ben okudum, diğerini kızım. Yazının Devamını İçin...

 


 BALKONDAKİ ADAM
(öYKÜ)

Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton KapakISBN:9786054041626
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 

Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza götürecek öyküler...

    Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler…
       

      
Gecenin dipsiz karanlığı uzar da uzar. Bitmez bir yol gibidir. İp gibidir. İncedir. Dardır. Yola düşmeye gör, sıkar, boğar ve ilk önce düşüncelerini sonra da bütün kimliğini, vücudunu kelepçelerdi. Bu bir esarettir. Her yer paradır, arabadır, zenginliktir, farklılıktır… 
        Tekrar yatağına döndüğünde gecenin yarısı çoktan geçmiştir. Yatağında dönüp durmaya devam ederken, neden uyuyamadığı sorgusunun cevapsız kalması kafasındaki duyguların kabarmasına, büyümesine, şişmesine sebep olurdu. Bu mahmurluk onu uykuya yakınlaştırır,  uyku ile uyanıklık arasında bir aralıkta dururken bir araba, kocaman bir karabasan gibi üzerine düşerken, uykuya geçiş kapısında bir titremeyle uyanırdı…
 
          



“BALKONDAKİ ADAM” HAKKINDA

   Murat Soyak

    Duran Çetin’in “Balkondaki Adam” isimli yeni hikâye kitabı yayımlandı. Hikâye alanındaki çabası, emeği sayfalara yansımış. Bu eserinde on sekiz hikâye yer alıyor. Hikâye isimleri: Caddede Yalnızlık, 30 Yıl Sonra, Bir Kuş Uçtu, Balkondaki Adam, Ben Seni Ararım, Âdem’in Oğulları, Kavun Tarlası, Deli ve Durmuş, Islak Hayat, Satıcı, Hacı Murat, Kırlangıçlar, Gelinlik Kız, Beynamaz, Yangın, Adliye Koridoru, Zekât, Gece ve Gündüz.

     Hikâyelerin içinde insanımız var. Hikâyelerin içinde memleket havası… Bu yer, bu gök nasıl da yakın ve sahici. “Biz” düşüncesi daima vurgulu.

     “Caddede Yalnızlık” isimli hikâyede balkondan bakan adam ile her gün parka gelip saatlerce oturan bir kişinin gizemi anlatılmış. Hikâyede merak unsuru belirgin. Parkta niçin bekler, her gün neden gelir? Bu sorular hikâyenin sonuç kısmında açıklığa kavuşur. “Bülbüller nerde?” diye soran kişi bir güzelliğe işaret eder.

     Paylaşmaya, darda kalana yardım etmeye çağıran bir hikâye “30 Yıl Sonra”. Bütün zorluklara rağmen yine de ötekini gören, yardım eli uzatan bir kahramanın hikâyesi.

     “Bir Kuş Uçtu” isimli hikâye “Yine balkondaydı.” cümlesi ile başlıyor. Parka nazır bir balkondan bakış ve izlenimler. Sığırcık, çiçekler, çocuklar, toprak, su…Tabiat kitabından cümle güzellikleri duyurma çabası okunuyor.

      Bu esere de isim olan “Balkondaki Adam” hikâyesinde hızlı şehirleşme, betonlaşma üzerinde durulur. Şehir hayatı üzerine dikkatler ve eleştiriler. “Kibrit kutularının üst üste konulmuş şekli gibi yükseliyordu semaya” cümlesi ile başlıyor hikâye. “Onlarca aile belki de yüzlerce insan birbirini tanımadan hatta hiç görmeden, görüşmeden, tanışmadan, bakışmadan, selamlaşmadan yaşıyorlardı.” Bunalan insan, bir çıkış arayan insan: “Balkona çıkınca anlıyordu hayatın devam ettiğini, şehrin gürültüsünü, çocukların cıvıltısını, çiçeklerin kokusunu, rüzgârın hışırtısını, satıcının bağırtısını…” Ve çağın bu akışına “dur” deme çabası içinde anlatıcı. Sönmez hakikatin kuşatıcı ikliminde umuda, kurtuluşa dair bir ışık vardır.

     İş yerinde yaşanan yoğunluk, koşturmaca ve sorunlar, sorunlar… Hayatın bunaltan halleri yahut “Yalnızlaşan bir adam, yalnızlaştıkça korkan, korkuyla korkunç düşüncelere sapan, sapaklardan geri dönüşünde zor adımlar atan, attığı adımları gittikçe belirsizleşen, kaybolmaya yüz tutan, kalabalıklar ortasında yalnızlık hissiyle kıvranan bir adam” anlatılır “Ben Seni Ararım” isimli hikâyede.

      “Âdem’in Oğulları”nda insana ve topluma yönelik bir eleştiri var. “Bu Âdem kibir illetine tutulmuştu. Kibir illetinin de özü ‘ben’di. Köşk benim, kaldırım benim, bahçe benim, her şey benim, benim…” diyen bir çürük yapı. Varlıklı ama kibirli, varlıklı ama görgüsüz, varlıklı ama zalim olanların ibretlik halleri.

      Bir dert ki için için yakar; bir dert ki gizli sevda… “Kavun Tarlası” hikâyesinde yoksulluğa rağmen, zorluklara rağmen ayakta durma çabası ne güzel anlatılmış. Var olma çabası ve sevgi inceden işlenmiş. Sevgi hayata tutunma gerekçesi. “İnsandı seviyordu, seviliyordu…”

      “Deli ve Durmuş” hikâyesinde çevresi tarafından ‘deli’ denilerek sürekli dışlanan Ahmet’in yaşadıkları anlatılır. Durmuş, insanî bir yakınlık ile Ahmet’i dinlemeye, anlamaya çalışır. İyiliğin, yardımın gerekliliği böylelikle ifade edilmiş olur.

     “Islak Hayat” içinde fakirlik ve kimsesizlik... Yaşadığı olumsuz koşulları aşmak isteyen bir kişi “tek odalı evde, yokluk içinde”. Bir yandan yağan yağmur, bir yandan hayaller…Zor şartlar altında yine de direnen insan. Nihayetinde “umut, fakirin ekmeği”.

     “Satıcı” hikâyesi şu cümleler ile başlar: “ Meram’dayım. Balkonda oturuyorum”.  Bir hikâyenin yazılış süreci ve arada yaşananlar… Sokaktan geçen bir satıcının sesi ile yeni bir boyut kazanır anlatım. Helal kazanç hatırlatılır. Doğruluk, dürüstlük üzerinde durulur. İyilikleri gösteren ve kötülüklere engel olan bir tavır belirgindir.

     Dağları aşamaz; çok istediği halde “Hacı Murat” diye isimlendirilen otomobile sahip olamaz. Hayaller ve gerçekler arasında çırpınır Ferhat. “Hacı Murat” isimli hikâyenin yetmişli, seksenli yıllara ışık tutan bir yönü var. Zira o dönemlerin etkili simgelerinden biri üzerinden kurgulanmış hikâye.

    “Kırlangıçlar” ile anlatılan tabiatın güzellikleri ve hatırlayış ikliminde hakikate doğru bir yolculuk. Çağrışımlar ile gelişiyor bu hikâye.

    “Gelinlik Kız” hikâyesinde hayallerin ve gerçeklerin çatışması hâkim. Kız tarafı daima paradan konuşur. Hayaller içindeki genç, şaşkın ve çaresizdir. Yaşanan yine yenilgi. “Her şey para olmamalıydı.” Paraya odaklanmış insanlara, sevgisiz insanlara yönelen bir eleştiri var.

      Adam “İkindi ezanı kaçta okunur?” dedi. Bu sorunun cevabını vermekte zorlanan, geç davranan kişi sert bir dille uyarılır. “Beynamaz” isimli kısa hikâyede bir soru ile başlayan yeniden düşünme ve sorgulama çabası anlatılmış.

     “Yangın”da yaşanan acılara, yıkımlara tanıklığın bir yansıması okunur. Darda kalana yardım eden, dertlerine ortak olan bir yaklaşım.

    “Adliye Koridoru” hikâyesinde aksayan bir sistem karşımıza çıkar. İşlerin yolunda gitmediği, uzayıp giden davalarda belirsizliğin sürdüğü, şüpheli adamların gezindiği bir ortam anlatılır. Ve insan gerçek adaleti arar daima.

     Yardımlaşmanın gereği “Zekât” isimli hikâyede vurgulanmış. Yaşantı, yardım ve samimiyet arasındaki ilgi bir olay çevresinde anlatılmış. Kötülükler azalsın, iyilikler çoğalsın diye kıssadan hisse.

       “Gece ve Gündüz” hikâyesinde öğrencilerine yaptığı iyilikler ve güzel örneklik ile kurtuluşa erer öğretmen Mahmut Bey.  “İki parmak baldı dünyada yaptıklarının karşılığı…”

       Bu hikâyelerde bencil hayatlar eleştirilir. “Biz” duygusu ile hareket edilir. “Komşusu aç iken; kendisi tok yatan bizden değildir” hükmünce diğer insanları tanıma, anlama çabası vardır. Yardımlaşma, iyilik, dayanışma, doğruluk, adalet, birlik kavramları çevresinde başlayıp gelişen olaylar ile okuyuculara dersler verilir. Bireyin iç sıkıntıları, bunalımları; toplumsal yapıyı da sorgulayan, eleştiren bir duyarlılık içinde ele alınır. Birey ve toplum ilişkisi birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Bir kopuştan ziyade devamlılık esastır. Yazarın hayatın içinden, sahici, yalın, duru bir anlatımı var. Hikâyeler daha çok gözlemci bakış açısı ile yazılmış. Kişiler Anadolu insanının özelliklerini taşır. Hikâyelerde özellikle Anadolu şehirleri ön plandadır. Toplumsal değişimler şehir hayatı üzerinden dile getirilir. İnsan, çevre, betonlaşma, yalnızlık, sevgi, hakikat gibi konular işlenir.

     Duran Çetin, hikâyenin anlatım imkânları ile iyi insan, güzel örneklik ve yaşanılır bir hayat için kapılar açıyor, köprüler kuruyor. Yeniden hayata, insana, hakikate yöneliş…

 

 “Balkondaki Adam” - Duran Çetin

Beka Yayıncılık, İstanbul, 2009

106 sayfa

Yediiklim Dergisi 239. sayı





0 Yorum - Yorum Yaz

  2  0  1  1     Y  I  L  I        K  O  N  F  E  R  A  N  S  L  A  R  I

 
  

 

*İ05.05.2011 KARATAY HÜSEYİN-SEVİM KÖROĞLU İLKÖĞRETİM OKULU
*4.05.2011 İstiklal iöo
*26.04.2011 Akşehir NİDADER
*İsmail Hakkı Tonguç İöo
*07.12.2010 Mareşal Mustafa Kemal İlköğretim Okulu  'imza günü" 
*29.11.2010 Mareşal Mustafa Kemal İlköğretim Okulu 8. sınıflar 'Okuma ve imza günü" 

 

2  0  1  0     Y  I  L  I        K  O  N  F  E  R  A  N  S  L  A  R *30 Nisan 2010 Karatay Özel Model İlköğretim okulu 5.sınıflar: Başarının yolu 
*30 Nisan 2010 Karatay Özel Model İlköğretim okulu 6-8 sınıflar: okumak
 *16 Nisan 2010 Selçuklu Mareşal Musatafa Kemal İlköğretim Okulu: Söyleşi
*15 Nisan 2010 Selçuklu Mareşal Musatafa Kemal İlköğretim Okulu: Okumak
* 3 Nisan 2010 Sille Kültür Evi: Yazarlar söyleşisi
* 1 Nisan 2010 Meram Dr. Ali Rıza Bahadır İmam Hatip Lisesi: Okumak ve önemi
* 26 Mart 2010 Edebiyat Fakültesi Öğrencileri ile İYC'de konferans: Edebiyat
* 24 Mart 2010 Meram Necatibey İlköğretim Okulu: Yazmak için ne gerekir
* 19.03.2010 Meram Kozağaç Konya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği İlköğretim Okulu: Okumanın Önemi 
* 19.03.2010  Meram Kozağaç Konya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği İlköğretim Okulu: Başarılı olmanın Yolları
* 17.03.2010 Karatay Kocatepe İlköğretim Okulu: Okumak Ve Yazmak
* 18.02.2010 Uluırmak Kuran Kursu: İyi insan Olamın Önemi
* 05.01.2010 Karatay Lisesi: Okuyoruz
*Meram Vali Necati Çetinkaya İlköğretim Okulu: Okur Yazar Olmanın Önemi
*Meram Vali Necati Çetinkaya İlköğretim Okulu: Okur Yazar Olmanın Önemi
*05.02.2010 Selçuklu Adnan Hadiye Sürmegöz İlköğretim okulu


 


*15 Haziran 2010 Muhit Yaz Okulu "Okumak"
*16 Haziran 2010 Çayırbağı Kuran Kursu "Selam ve Önemi"



Gönülleri toprak gibiydi

ABDULLAH HARMANCI-YENİ ŞAFAK
 Duran Çetin Konya'da yaşıyor. Hikâyeler ve romanlar yazıyor. Beka Yayınları'ndan çıkmış Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Yolun Sonu, Güller Solmasın, Portakal Kızım, Gözlerdeki Mutluluk, Kırmızı Kardelenler, Bir Adım Ötesi... gibi kitaplarına 2008'de bir yenisini ekledi: Toprak Gönüllüler... Yazarla son romanı üzerine konuştuk.

Toprak Gönüllüler'i yazarken neler düşündünüz? Neyi amaçladınız?

Çok şey düşündüm. Farklı, yaşanmış bir öyküydü beni yola çıkaran. İnsanımızdı, garibanlıktı, yoksulluktu, cahillikti, ilgisizlikti... Yazarken hissettiklerimi anlatmak kolay değil. Bir süre geçince artık roman kahramanı gibi davranmaya, düşünmeye, duygulanmaya başladım. Bazı bölümlerde duygularımı gizlemedim. Olduğu şekliyle yansıttım. Gerektiğinde ağlamaktan çekinmedim. Çünkü onlar bu olayları yaşamışlardı. Bu olaylar onları olgunlaştırmış, gönülleri kocaman olmuş, kocaman yüreklerine bütün olumsuzlukları gömmüşler ve bu sıkıntılı anlarında bile toprak kadar geniş, toprak kadar kabul edici, toprak kadar mütevazı olmasını bilmişlerdi... Toprak Gönüllüler, Almanya'ya giden ve kendi kimliklerin kaybeden Zekileri, benlik ve kimliklerini koruyan ve dindar birer insan olarak dönen Anadolu insanımızı hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını konuşturuyor.

 Kitaplarınızda mesaj verme kaygısı çok belirgin. Edebiyat anlayışınız bu noktadan mı neşet ediyor?

Düşüncenizde haklı olduğunuz taraf var. Aslında yazmaya başlarken illa ki şu mesajı vermeliyim gibi bir peşin kanaat söz konusu değil, ama genel itibarı ile yazdıklarımın bir yere dayanması gerektiği düşüncesinden de uzak kalamıyorum. "Hayır" söylemeyi, "iyi insan" olmak uğrunda yapılması gerekenleri yazmaktan hoşnut olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Mesaj kaygısı taşımamak ne kadar tabii ise bu kaygıyı taşımak da o kadar tabiidir.

Yazarın mesaj verme kaygısının, eserin edebi seviyesini olumsuz yönde etkilediğine dair genel bir kanaat vardır. Siz böyle düşünmüyor musunuz?

Sırf mesaj vermek için yazılar kaleme alındığında bu düşüncenizin doğruluğu düşünülebilir. Ama yazarken kendiliğinden oluşmuş olanların bu edebi seviyeyi düşürmesi mümkün değil. Nitekim dünya edebiyatında, klasiklerde bunun çok sayıda örneği de mevcut. Yerinde kullanıldığında olumsuz bir etki söz konusu olamaz. Aksine bazen güzelliği güzellikle sırlamak gibi bir şey olur. Victor Hugo, Sefiller'inde kötü adam Jan Valjan'ın başpiskoposun etkisiyle iyi adam oluşunu anlatır. Dostoyevski, Suç ve Ceza'da günah işleyen Raskolnikov'un vicdan azabını ve sonunda vicdanının sesine kulak vererek itirafını anlatır. İnsan Ne ile Yaşar isimli eserinde Tolstoy, yine iyi insanları, iyiliği ve iyi olma vurgusunu yaparak hikâyesini anlatır.

Kahramanlarınızın genellikle "iyi" kişiler olması, "kötü"lüklerden uzak duruyor olmaları, sizin bilinçli bir tercihiniz mi?

Tamamen böyledir demek mümkün değil. Hayat iyi ve kötü sarmalında geçiyor. Bunun için iyilerle kötüleri birlikte anlatıyorum. Kötülüklerden bahsetmeden sadece iyi ve iyilikten bahsetmek ortada kalacaktır. Vurgumuz "iyi insan" üzerine olduğunu kabul ediyorum. Bilinçli olarak belki de bunu yapıyorum. Yazıdaki amacımı, hedefimi, yönümü ortaya koymak belki de. Mesela Portakal Kızım romanımda bir gelin var, eşi var kötülüğün en acıtıcı yönünü temsil ediyor. Kaynana güzelliği, iyiliği ortaya koyuyor. Toprak Gönüllüler romanımda aynı durum söz konusu: Zeki ve eşi Makbule var insani duyguları sınır tanımaksızın zorlayacak kadar kötülük içinde. Yani kötü ve kötülükler de işleniyor kitaplarımda ama iyi ve güzel önceleniyor.

09.07.2008

KAYNAK:YENİ ŞAFAK



Mesaj kaygısı taşıyorum
16 Ocak 2010 Cumartesi 17:23

Ali Özcan-Merhaba Gazetesi
Sırf edebiyat olsun diye yazı kaleme almak hoş değil diyen Eğitimci-Yazar Duran Çetin, mesaj kaygısı taşımasa yazmayacağını söylüyor. Duran Çetin ayrıca Hz. Muhammedin hayatını da roman formatında yazmayı hedefliyor

Duran Çetin’den önce kitabıyla tanıştım. Kendimi içinde bulduğum, ‘Portakal Kızım’ romanını bir solukta okudum. Duran Çetin, bu kitabın devamında öyküler ve romanlar yayınladı. Yayınlayacağı birçok öyküsü de var. Kendisiyle, bu roman ve öykülerini, yazar olmanın sorumluluğunu ve yazının esrarını konuştuk.

 
 * Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

- 1964 yılında Çumra Apasaraycık köyünde doğdum. İlkokulu köyde okudum. Orta öğrenimimi Çumra’da tamamladıktan sonra Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1986 yılında mezun oldum. Öğretmenlik hayatım devam ediyor.

* Yazar olmayı ne zaman düşündünüz. Bunun için bir altyapı çalışmanız oldu mu?

- O dönem benim yazar olmamı gerektiren herhangi bir durum yoktu. İlkokulu okuduğum dönemde kitap nedir bilmezdim. Kitabım yoktu ama babamın kitapları olduğunu ve bize okuduğunu biliyorum. Böyle bir ortam söz konusuydu. Yazarlığa yönlendiren bir aile ve çevre ortamı yoktu. İlk kitabımı ortaokul 3. sınıfta iken para vererek aldım. Günümüz ile o dönemin kitap edinme yolları çok farklı. Bir kitap aldım ve o kitabı üç defa okudum.

* Hangi kitap?

Hz Ömer’i anlatıyordu. O kitabı 3 defa okuduğumu hatırlıyorum. Onun dışında öğretmenlerimizin bazıları ‘kitap alın, harçlığınızdan biriktirin’ diyordu ama harçlık yoktu. O dönemden sonra kitap almaya başladım. Esas kitap okuma hızım üniversitede başladı. Kendi kendini yetiştirme durumu söz konusu oldu. Şu an ile o dönem okuduğum kitaplar arasında çok fark var. Üniversitede okumuş olduğum kitapların etkisi diye düşünüyorum. Mesela sabah namazına kalkıyorum bir daha uyumuyorum, kitap okuyorum.
Çok kitap okuyan yazar olacak diye de bir şey yok. Kitap okumayla yazarlığın birbiriyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Ama yazma kabiliyeti çok başka bir şey. Sadece Allah vergisi de diyemeyiz. İnadına ısrarcı bir iradenizin olması lazım. Bir tane yazdım, olmadı, bırakmak olmaz. 100 tane yazacaksınız, olmayacak, 101 kez yazacaksınız. Yazarlık böyle bir şey.

* Derler ya; bardak dolacak ki boşaltasınız. Siz de üniversite yıllarında yoğun okuma faaliyetleriyle yazmaya bir alt yapı mı oluşturdunuz?

Şu ayrımı yapmak lazım. Çok kitap okuyan yazar olacak diye bir şartı yok ama yazar olmak için çok kitap okumak gerekiyor. Okumadan yazarlık olmaz. Allah vergisi yetenekle bir tane yazabilirsiniz, ikincisi ne olacak. Üretken bir yazar olmak için bir birikiminiz ve bunun devam etmesi için sürekli okumanız gerek.
Her akşam mutlaka okurum. Bizim evde okumayan yoktur. Akşamları mutlaka kesinlikle yarım saat okuma seanslarımız olur. Her şey kapatılır. Zaten televizyon pek fazla izlenmez.
Ben aynı zamanda konferanslar veriyorum. Okullardan konferansa çağırıyorlar. Kitap okumanın önemiyle ilgili çocukları yönlendirirken, kitap okumanın gerekliliğini anlatırken kendim kitap okumazsam bu şık ve ahlaki olmaz. Gittiğim yerlerde de diyorum. ‘Sevgili gençler, gelin, günde bir saat kitap okuyun’ ‘Çok yoğunum, üniversite sınavları var’ diyorlar. O zaman yarım saat okuyun. Öyle değil mi. Türkiye’de bütün aileler yarım saat kitap okusa ne olur biliyor musunuz? Bunun alt yapısını hazırlamak gerek. Yani eksiklik var.
Ben dilimin döndüğü kadar yazan birisi olarak kitap okumanın önemini anlatıyorum.


* Konferanslarınızda daha çok neleri anlatıyorsunuz?

Çok kitap derinlikli olmayabiliyor. Okuldaki duruma göre. Eğer öğrenciler başarılı olmanın yolunu soruyorlarsa onu anlatıyorum. ‘Kitap okumayı nasıl sevebiliriz’ diyorlarsa onu anlatıyorum. Okuldan gelen istek ve bizdeki birikim neyse onu paylaşmak istiyorum. Hangi tarz konferans olursa olsun elimden geldiğince kitap okumayı telkin ediyorum.

* Yazar olmak neyi gerektirir?

Yazmak kolay bir iş değil. Her mesleğin bir zorluğu vardır. Yazarlığı ben meslek olarak düşünmüyorum ama bunun zorluğu da bu. İnsanlar çoluk çocuk pikniğe giderken, herkes gezerken sen balkona çıkıp oturacaksın. Bir yandan okuyup bir yandan yazacaksın. Gece herkes uyurken sen kalkıp aklına gelen şeyi yazacaksın. Yazar olmak müthiş bir irade ve ısrar gerektiriyor.
12 kitabım var; 8 tanesi öykü, 4 tanesi roman. Şu an yayınlanmaya hazır 4 romanım var. 10 civarında da kitap var. Her gün akşam mutlaka öykü yazmaya çalışıyorum. Bazen hiç elime almadığım olurken bazen de 4 saati aşan durumlar oluyor. Yazarken yorulursam kitap okuyorum, kitap okurken yorulursam yazıyorum. Bu bir döngü.

* Yazar olmak toplumsal kaygı taşımayı da gerektiriyor. İnsanlara mesaj verebilme ve kendini anlatabilme kaygısı taşıyor musunuz?

Var ve çok net. Ben bu noktada çok netim. Kim ne derse desin, benim faydalı olma gibi bir katkım olmayacaksa onu yazmam. Yazdığımı okuyan insanlar mutlaka ondan faydalanmalı. Ahlaki noktada çok hassasım. Toplumda en çok dile getirilen eksiklik olarak görülen şey ahlaksızlıktır. Anne babaya, büyüklere, birbirleriyle ilişkilerde eksikliklerin olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bizim yaşadığımız ama çocuklarımızın yaşamasını istemediğim konuları seçiyorum ve onlarla ilgili mesajlar veriyor.
Ben şuna karşıyım. Sırf edebiyat olsun diye yazı kaleme almak hoş değil. Ben yaptım, beğenenler oldu ama kendim beğenmedim. Niye, mesaj kaygısı taşıyorum. Mesaj kaygısı taşımasam yazmam. Dünya klasiklerinin hangisinde mesaj kaygısı yok. Benim yaşam felsefem tatmin olma yolum bu. Allah beni niye bu dünyaya gönderdi, niye bana akıl vermiş. Ben bunu o irade doğrultusunda yürütmem lazım. Bendeki duygu bu.
Bir arkadaş dedi ki; hocam çok güzel hikayelerin var ama şu tanrısal bakıştan bir kurtulsan. Ona da saygı duymak lazım ama benim amacım bu zaten. Ne demek tanrısal bakış.  Allah insanı niye yatarmış. Benim görevim var. Bu görevi yerine getirirken de bana düşen vazifelerimin bilincine göre hareket etmek durumundayım. Edebiyat da olacak, sanat da, kültür de hepsi iç içedir ama benim bir hedefim olmalı. Hedefsiz hiçbir şey olamaz. Ben böyle düşünüyor ve böyle yazmaya devam edeceğim.

* Bir hedefiniz var mı?

Benim bir hedefim var. Bütün kitaplarımı yazdıktan sonra eğer becerebilirsem Hz. Muhammed’in hayatını bir roman formatında yazmak istiyorum. Çok zor olduğunu biliyorum. Kafamın bir köşesinde durur ve sürekli düşünürüm.
Bunu, çocuklarımıza roman formatıyla o tatta verebilmek benim hedefim. Ben inat bir adamım, başarabilirim. Çünkü böyle bir kitaba ihtiyaç var.


Balkondaki Adam'ın öyküsü

HATİCE SAKA-YENİ ŞAFAK GAZETESİ
Hikayeleriyle tanınan Duran Çetin, Büyük Ödül ve Balkondaki Adam kitaplarıyla karşılıyor okuyucuyu. Yazar, küçük ayrıntılarda gizlenen zenginlikleri ve iyi insan olmanın sancılarını taşıyor satırlara

Öykü yazarı Duran Çetin, Beka Yayınları'ndan çıkan “Balkondaki Adam” ve “Büyük Ödül” kitabıyla okuyucunun karşısına çıktı. 2000 yılında yayınlanan “Bir Kucak Sevgi” isimli hikaye kitabıyla edebiyat dünyasına adım atan Duran Çetin, öykülerinde iyi insan olma yolunda ilerleyenleri ön plana çıkarıyor: “Roman ve öykülerimi 'iyi insan' üzerine kurgulayan biri olarak, iyi insanların yetişmesi ve topluma kazandırılması hedefiyle yazmanın gereğidir bu durum”
Kitabınıza adını veren “Balkondaki Adam” öyküsünde balkon; kent yaşamının boğuculuğunda hem hayata açılan bir kapı, hem de hayatın anlamsızlığını hatırlatan bir beton olarak vurgulanıyor. Balkon imgesini Anadolu insanının kent yaşamıyla olan derdinin bir yansıması olarak görebilir miyiz?

 Bu kitabımda balkon imgesi farklı anlamlar yüklenerek fazlaca yer aldı. Belki de bunun yanında düşünmenin gerekliliği ve düşünen insan modellemesi yapılıyor. Balkon, çoğu zaman insanın düşünmek için kullandığı bir araç mekân. O zaman balkon bakış açısı da olabiliyor. Hayatın devam ettiğini de, hayatta yapılan birçok konuşmanın, davranışın anlamsızlaştığını da, kent yaşamının cenderesini ve sıktığı, bunalttığı insanların çıkış yeri olarak da görülmesi pekâlâ mümkün. Bir de beton yığınları içinde kalmış olmanın, bunalmanın, kalabalıkta yalnızlık içinde kalmanın bir yansımasıdır balkon imgesi.

İNSANIN HAYATI ARAYIŞ İÇİNDE GEÇİYOR
“Ben Seni Ararım” isimli öyküde “Yalnızlaşan bir adam, yalnızlaştıkça korkan, korkuyla korkunç düşüncelere sapan, sapaklardan geri dönüşünde zor adımlar atan, attığı adımları gittikçe belirsizleşen, kaybolmaya yüz tutan, kalabalıklar ortasında yalnızlık hissiyle kıvranan bir adam” diyorsunuz. Öykülerinizde ağırlıklı olarak hep bir arayışın, bekleyişin kaygılarını mı vermeye çalışıyorsunuz?

Ama insanın hayatı hep bir arayış, bekleyiş içinde değil mi? Yaratılıştan beri insanlar arayış peşindeler. Günümüz insanının arayışı daha farklı bir boyutta devam ediyor. Ve öze dönüş beklentisiyle ömürlerini tamamlıyorlar. Biz de insanın öyküsünü yazıyorsak bunların olması çok tabii. Bu bekleyişi ve arayışı değişik duygularla beslenmesi bütünleşmesi de bir başka gerçeklik. Kaygısız olmamak da mümkün olmayacağı varsayımı ile Balkondaki Adam kitabımdaki öykülerimde tespitlerinizin doğruluğu muhakkak.

Büyük Ödül kitabında gözlemlere daha çok yer verdiğiniz tespiti doğru olur mu?

Evet, ben öykü yazmada gözlemi çok önemsiyorum. Birçok öykümde bunu görmek, söylemek mümkün. Öykü konusunun gerçekleşebilir olması, gerçek hayatta yer bulması benim için kıymetli bir seçim. Gezdiğim, gördüğüm, yaşadığım olaylarda gözlem yaparım. Bu kitaptaki öykülerimin çoğu da dediğiniz gibi gözlem neticesidir denebilir.

Bu arada öykülerinizde eğitimci karakterlere çokça rastlıyoruz… Öğretmen, öğrenci, okul…

Eğitimci olmam olaylara bakışımı, düşüncemi çok etkiliyor. Yıllar boyu yaşadıklarım, tecrübelerim bir anlamda beni zorluyor; eğitici olmayı, kısa yoldan faydalı olmayı gerektiriyor. Hikâyelerimde roman çalışmalarımda bu hep hissediliyor. Ben de bunu bile isteye yapmaktan mutlu oluyorum. Yazarlığımda eğitimci olmamın büyük etkisi var elbette, olmalıdır da. Öğretmen olmam, hayat bakış açımı da etkileyip değiştiriyor. Yıllarca gençlerle birlikte olmak onları anlamak, onlar gibi düşünmek, onların sıkıntılarını görmek ve onlara gerçek çözümler bulmak yazdığınız yazının türü ne olursa olsun ana etken oluyor.

MESAJ VERME KAYGIM YOK
Öykülerinizde bir mesaj kaygısı seziliyor.

Yazdıklarımda hayatı yakalamak, gündelik yaşamın kenarında, kıyısında, kimi zaman arkasında kalmış kahramanların dilinden sözler, tavırlarından ibretli sahneler dökerek diriltici mesajlar vermek, çoğu yazarın ihmale uğrattığı sosyal hayatın metafizik duruşunu okuyucuya hissettirmekse “mesaj” dediğiniz, evet bunu yapıyorum.Roman ve öykülerimi “iyi insan” üzerine kurgulayan biri olarak, iyi insanların yetişmesi ve topluma kazandırılması hedefiyle yazmanın gereğidir bu durum. Kültürel yozlaşmanın toplumu sürüklediği yokluk uçurumundan kurtarma adına çaba sarf ederken “mesaj” olmadan yazmak mümkün olabilir mi? Bütün öykülerimde mesaj kaygısı var demek doğru olmaz. Bazen kendiliğinden ortaya çıkıverir, bazen satırlar arsında gizli kalır, bazen okuyucunun anlayışına bırakılıverir… Maksat faydalı olmaktır. “Ya hayır söylemek ya da susmaktır” güzel olanı…

Öykülerinizin geneli hatta belki de hepsi kısa. Bunu bilerek mi yapıyorsunuz? Ya da bunu benimsemenizin sebebi nedir?

Aslında bu söylediğiniz son zamanlardaki öykülerim için geçerli. İlk dönemdeki öykülerim gerçekten uzun sayılabilir. Öykülerin kısa olması benim için özel bir tercihtir. Kısa yazmayı kısaltmayı, vurucu bir şekilde uzatmadan yazmayı tercih ediyorum. Ama bazı öyküler kendiliğinden uzar, uzun olma öykünün tercihidir.

2010 yılında çocuk kitabı çıkaracağım

Bundan sonraki çalışmalarında yine öykü kitapları olacak mı? Başka türlere yönelmeyi düşünüyor musunuz?

Elbette. Ben öyküden vazgeçemem. Belki de kendimi, düşündüklerimi, çevremde olup bitenleri, insanları öyküyle daha kolay ya da daha güzel ifade ettiğimi sanıyorum. Öyküye devam. Ama ben roman da yazıyorum. Yayımlanmış dört romanım var. Yayımlanmayı bekleyen romanlarım da mevcut. Son zamanlarda biraz daha çocuk yazınına kaydığımı biliyorum. Çocuk öyküleri, masalları, romanları ve çocuklar için serüven kitaplarım 2010 yılı içinde yayımlanacak inşallah. Her şeye rağmen öyküye devam…

Kendinizi hikâyeci mi yoksa roman yazarı olarak mı görüyorsunuz?

Evet, aslında kendimi hikâyeci hissediyorum. Hikâye yazmak beni rahatlatıyor, hikâyelerde kendimi buluyorum ya da arıyorum. İnsan olma hikâyesinin peşindeyim. Ya da kısacık bir ömrün hikâyesini anlamaya çalışıyorum. Ama sadece benim için hikâye değil roman da var. Romanı da önemsiyorum.

20.01.2010

KAYNAK: YENİ ŞAFAK GAZETESİ



 
 BALKONDAKİ ADAM
(öYKÜ)

Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton KapakISBN:9786054041626
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 

Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza götürecek öyküler...

    Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler…
       

      
Gecenin dipsiz karanlığı uzar da uzar. Bitmez bir yol gibidir. İp gibidir. İncedir. Dardır. Yola düşmeye gör, sıkar, boğar ve ilk önce düşüncelerini sonra da bütün kimliğini, vücudunu kelepçelerdi. Bu bir esarettir. Her yer paradır, arabadır, zenginliktir, farklılıktır… 
        Tekrar yatağına döndüğünde gecenin yarısı çoktan geçmiştir. Yatağında dönüp durmaya devam ederken, neden uyuyamadığı sorgusunun cevapsız kalması kafasındaki duyguların kabarmasına, büyümesine, şişmesine sebep olurdu. Bu mahmurluk onu uykuya yakınlaştırır,  uyku ile uyanıklık arasında bir aralıkta dururken bir araba, kocaman bir karabasan gibi üzerine düşerken, uykuya geçiş kapısında bir titremeyle uyanırdı…
 
          



BALKONDAKİ ADAM’IN SÖYLEDİKLERİ
   HÜZEYME YEŞİM KOÇAK
  Çifte öykü kitabıyla (Balkondaki Adam ve Büyük Ödül) karşımıza çıkan Duran Çetin’in üretkenliğinin bir sebebi de; “iyi insana” özen(dir)en bir ruhun teşviklerinden, onu itici bir güçle eyleme sürüklemesinden kaynaklanıyor olsa zannediyorum.            İkiz öykü kitaplarından “Balkondaki Adam”; yazarın şimdiye kadar pek değinmediği konulara el atmasıyla dikkat çekiyor.Çetin’in öyküleri içinde farklı bir yere sahip “Kavun Tarlası”, platonik bir aşkı işliyor mesela. Aşk arkasında izler bırakan bir vakıa. Aşkla delilik arasında kesin bir ilişki bulunmalı. “Deli ve Durmuş” öyküsü; gene içinde bir sevdayı barındıran, aşkın geride-ileride bıraktığı bir deliyi anlatıyor. Araba sahibi olmak isteyen -bizden biri- genç Ferhat’ın tutkusu; “Hacı Murat” öyküsünde dile getiriliyor.Yazarın ikinci kitabı “Büyük Ödül”de; kadına yönelik şiddete yer veriliyor söz gelimi.(Karısını Isıran Adam)Kitabın bütününde tesirini sürdüren “Balkondaki Adam” için balkon; sokağı, caddeyi izlediği bir çıkıntı, uzantı değildir sadece. Dünyayı irdelediği, tefekkür ettiği bir açılım imkânıdır da. Kafesimiz olan evden kaçıştır. Anlayana bilene, manevî bir seyirde duraktır balkon. Çatısı sema olan, yere sığmayan,  ele avuca sığmaz, sınırsız bir yapımdır. Balkondan öteye yol gider.  Balkondaki Adam’ı, gökyüzü bir sonsuzluk meskeni olarak kendine çağırırken, yeryüzü bütün hengâmesine rağmen, renkleri, cıvıltısı, cazibesiyle dibe çekmektedir. Belki de bu yüzden balkon, arasattır. Yer eviyle gök, dışla iç arasında boşluğa asılmaktır. Temeli yere, toprağ(ımız)a bağlı olan evlerle, “dünya üstünde” arada kalmışlıktır. Ve bu anlamda, yarı özgür engelli bir mekândır.  Yazar genellikle olumsuz bir imge yüklemez balkonlara. Ki insanlardan ayırmaz kendini; balkondan aşağıya iner, sokaktaki adamın arasına karışır, konuşur, derdini dinler,  öyküler yazar, hayata karışır akar.Fakat balkon aynı zamanda yakın gibi durmasına rağmen, bir uzaklığın, ayrıklığın simgesidir. Ferahfeza, serazat bahçelerden; Cennet uzanışlı bir medeniyetten; gönül enginlikleri barındıran mekânlardan sonra daracık basmakalıp evlere, kibrit bölmesindeki oyuncak balkonlara sığışmışızdır. Bedenler yakınlaşmasına, uzaklar aralar kapanmasına rağmen kalpler yekdiğerine ısınmaz, ilişkiler kopuktur. “Balkondaki Adam”; beton yürekli yuvaların, kalbini duvarlarla örmüş, sevgi sızdırmayan, birbirinin sevincini, kederini, ölüsünü, düğününü bilmeyen sakinlerinin çıkışsız hayatlarına şahit olur. İnsanlar uzamaz kısalmaz, büyümez; balkonlara hapsolur, gömülür. Ömür ipi, kapalı kutularda tükenir sökülür.Kitabın “Caddedeki Yalnızlık” öyküsünde, bülbül ötüşlerine hasret adamları görürüz. Gittikçe kirlenen bir dünyada temiz ve ayık kalmak zordur. Dolayısıyla yanı başımızdaki bülbülleri unutabiliriz. Ortak güzellikler bile var edilip, paylaşılamaz. Bülbüller verilen düşük bir kıymetle ya uzaklaştırır, ya uçar gider, ya da öldürülür.Yazar kuşları sever. “Balkondaki Adam”, sığırcıkların suda oynaşmasını, çok yüksekte uçan kırlangıçların gösterilerini seyreder. Bir kuş olmayı; kuş gibi hürce uçup gitmeyi dilemişizdir çoğu zaman. Ama kırlangıçların ayakları vardır. Yere konar, toprağa tutunmayı ister; ki ayaklarına bir ip her zaman dolanabilir, bağ(ım)lıdır.(Bkz. Kırlangıçlar öyküsü)            Bir çeşit kutsal kuş olan, kötü(lük)lere taş atan etkileyici ebabillerse, güzel fiillere, yaşayışlara özendiricidir: “Allah evini kurtarmak, korumak için ebabillere görev vermişti.(Kırlangıçlar, sh. 71)            İzlemekle kalmayıp, harekete geçen bir yazar Duran Çetin. Öykülerini gerçekçi, ümit içeren bir atmosfere, mesajlarını ise daha edebî bir dile yaslayarak veriyor.İki kitabını da tavsiye ediyoruz. 

  Büyük Ödül
(Öykü)

Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton KapakISBN:9786054041633
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 

Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza götürecek öyküler...

      Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler… 
 
  “Değerli misafirler, benim bu günlere gelmemdeki en büyük paya sahip olan kişiyi size tanıtmak istiyorum. O, bendeki bu yeteneği keşfeden, beni yüreklendiren, bana çalışma azmi kazandıran öğretmenim. O, olmasaydı ben bir hiçtim, yine öğretmenler olmasa biz de bir hiçiz. İzninizle ödülümü ona takdim etmek istiyorum.” dedi.
         Salonda bir duygu seli oluştu. Herkes heyecanla Emre’yi izledi.
         Emre, sahneden indi, öğretmenine doğru yürüdü, elini öptü. Öğretmeni de Emre’ye kendi çocuğuymuşçasına sarıldı. 
            Emre, bakanın elinden aldığı ödülü sundu. Öğretmeni titreyen elleriyle bu büyük ödülü alırken gözyaşlarını tutamadı. Emre’nin gözleri de doldu. 
           Salondaki duygusal sessizliğe duvarları aşan alkışlar eşlik etti.”



Duran Çetin’den İki Yeni Kitap (Hakimiyet Gazetesi).19.10.2009
MUAMMER ULUTÜRK - m.uluturk@gmail.com

Yanı başımızdaki adamların, kadınların ve çocukların gündelik öykülerini yazmaya devam ediyor güzel dost Duran Çetin. Ekim ayı içinde, “Büyük Ödül” ve “Balkondaki Adam” adlı iki kitabı Beka yayınlarından ardı ardına çıktı Üretken, çalışkan ve yaşamayı sorumluluk erdemiyle birleştirmiş eğitimcilerin varlığı mutlu ediyor beni. Değerli yazar,  öykü yolculuğu aralıksız sürdürüyor. Yeni kitaplarında klasik vaka öykücülüğünün örneklerini karmaşık dil ve anlatım kaygısı gütmeden uyguluyor olması öykülerini her yaştan insan için okunur/anlaşılır kılıyor öncekilerde olduğu gibi. Yerli, karşımıza herhangi bir yerde çıkıveren tanıdık karakterlerinin kısacık hayat kesitlerini ısrarlı bir öğretme arzusuyla önümüze getiriyor. “Büyük Ödül”e 17, “Balkondaki Adam”a sığmış 18 öykü sahnesinden; odaların içinden, balkonlardan, pencere önlerinden, kapı aralıklarından, duvar diplerinden, parklardan farklı kimlikleriyle göz ucumuza ilişiyor insanlar. Öykü karakterlerinin kendini anlatmak ve anlaşılmak çabasına düşen paydan alacağı çok olacaktır okuyucunun.  “Annem Aliye Hanım’a dualarımla…” ile başlayan öyküsü, bir ananın aziz hatırasına sesleniş, kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir yaşanmışlık örgüsü. “Sevilene İthaf”ta, sabah vakti, alışılmamış bir uyanışa gözlerini açan, ana özlemiyle dolu bir evlat yüreğinin çığlığını duyarsınız. Diğer öyküler içinde bunun çok farklı bir yeri var. Çetin’in önceki öykülerinde kullandığı tarz, bu son iki kitabında da sürüyor. Gündelik hayattan yansıyan kareleri iyi okuyan, gördüklerini eğitimci gözüyle sunan yazar, didaktik öykü türünün yeni örneklerini veriyor. “Gece ve Yabancı”da, sokakta birbirine giderek uzaklaşan insanların güvensizlik duygularını içine sindiremeyen bir kadının digergâm tavrını gözler önüne seriyor. “Karısını Isıran Adam”, örnekleri giderek çoğalan bir dayanışma öyküsü. Adam balkona çıkmasa, çok katlı, insan dolu binalarda yaşanan ıssız hayattan sıyrılamayacak. Bu yönüyle komşularından habersiz yaşayanlara bir gönderme “Balkondaki Adam”. Sevgili yazarın, masal ve çocuk öykücülüğüne ilgisini biliyorum. Özellikle masal türünü başarıyla uygulayacağını da. Beka Yayınlarından çıkan ve değerlendirmeye çalıştığım yeni kitapları sebebiyle kendisini içtenlikle kutluyorum. O, güzel yüreği ve hayata hoş bakışı ile başka öykülere doğru yelken açacak, biz de kitaplarını takipte olacağız.


 BALKONDAKİ ADAM
(öYKÜ)

Yayın Yılı: 2009
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton KapakISBN:9786054041626
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 

Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza götürecek öyküler...

    Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler…
       

      
Gecenin dipsiz karanlığı uzar da uzar. Bitmez bir yol gibidir. İp gibidir. İncedir. Dardır. Yola düşmeye gör, sıkar, boğar ve ilk önce düşüncelerini sonra da bütün kimliğini, vücudunu kelepçelerdi. Bu bir esarettir. Her yer paradır, arabadır, zenginliktir, farklılıktır… 
        Tekrar yatağına döndüğünde gecenin yarısı çoktan geçmiştir. Yatağında dönüp durmaya devam ederken, neden uyuyamadığı sorgusunun cevapsız kalması kafasındaki duyguların kabarmasına, büyümesine, şişmesine sebep olurdu. Bu mahmurluk onu uykuya yakınlaştırır,  uyku ile uyanıklık arasında bir aralıkta dururken bir araba, kocaman bir karabasan gibi üzerine düşerken, uykuya geçiş kapısında bir titremeyle uyanırdı…
 
          
BALKONDAKİ ADAM (Duran Çetin)
Ersal Özkan28 Ekim 2009

 "Kitap okumuyoruz". En sık tekrarlanan yakınmalardan biri bu. Kitap satışları bir gösterge. Oysa "Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?" sorusunun yanıtı, her yaşta değişmez bir şekilde "kitap okurumdur. Kitap okunan zamanın boş zaman olduğunu düşünen bir toplumun çocuklarının kitap okumaması pek de şaşılası değildir. Kim bilir belki de bunun için güzel, zevkle okunan çocuk kitaplarımız da yoktur. Ailelerin çoğu çocuklarının kitap okumamasından yakınmaktadır. Çocuklara kitabı anlatmak, onları kitaplarla tanıştırmak, kitabın eğlenceli olduğunu gösterebilmek ve doğru kitapları seçmelerini sağlayabilecek eğitimi vermek için neler yapılacağını öğrenmeye çalıyorlar. Bilgisayar, televizyon, VCD, DVD hatta cep telefonu dünyasına sıkışmış çocukları oradan çıkarıp kitapların gizemli, büyülü ve engin sularına atmak çok da kolay değil. Bunu sağlamak için birçok şeyi bilmek ve uygulamak gerekmektedir. Öncelikle şunun kararını vermek lazım. Bizler televizyon karşısında sessiz yığınlar mı olmak istiyoruz. Yoksa Duran hocam misali balkondaki adam olup okuyan, okuduğu ile olan, üreten adam mı? Peki, ama bu alışkanlık nasıl kazanılacak diyen sesinizi duyar gibiyim. İşte size okumanın yol haritası, kitap açılımı.Gelişim dönemi ve yaşı: Çocuklara masallar okuyarak başlayan bebeklik ilk adım olabilir. Okul öncesi çocuklar için, renkli, resimli ve çekici kitaplar vardır. Bu kitapları çocuklarla buluşturmak, sadece okuyarak olmaz. Çocukların bu kitapları ellemesi, sayfalarını açması, benimsemesi için ilk adımdır. Resimler onların hayal gücünü arttırır. Bu kitapları seçerken de saldırganlık gibi olumsuzluklardan, çocuğu korkutacak ve kötü yönlendirecek içerikte olanlardan kaçınmak gerekir.(İşte bu yüzden medya sosyal sorumluluğu gereği kitap tanıtımlarında reklam gözetmeden üstüne düşen görevi yapmaya çalışmaktadır.) Her defasında sadece yazılanları okumak tekdüze olabilir. Çocukla birlikte resimlere bakarak öyküler yaratmak ona ilginç gelecek ve gelişimine katkıda bulunacaktır. İlköğretim yaşında serüven kitapları daha ilgi çekicidir. Bu çekiciliği arttırmanın yollarından biri, aynı kitabı çocukla birlikte okuyup tartışabilmektir. "Boş duracağına, git de kitap oku" demek doğru bir yöntem olmayacağı gibi, çocuğu kitaptan da uzaklaştırabilir. 12 yaşından sonra çocukları dünya ve Türk klasikleri ile tanıştırma zamanı gelmiş demektir. Eğer o döneme kadar kitapla tanışıklık doğru yapılmışsa, çocuklar büyüklerle tartışabilecekleri, okudukları hakkında düşüncelerini dile getirebilecekleri ortamı bulurlarsa artık istemeseniz de okuyacaklardır. Ders olarak verilen ve sadece özeti istenen "kitap okuma" ödevleri yerine, kitapların tartışıldığı saatler okulun katkısını sağlar. Çocuğa kitap alırken yaşı kadar algılama düzeyi de göz önünde bulundurulmalı, gelişim dönemine uygun dil ve içeriği olmalıdır. Ayrıca onu korkutan, yönlendiren, sindiren, bir düşünceyi benimsetmeye çalışan içeriği olmayan kitaplar seçmeye de dikkat etmek gerekir. Kitap çocuğun kendini geliştirmesine katkıda bulunmalı, kendisiyle birlikte, yaşadığı toplumun değer yargılarını, özelliklerini öğrenmesine olanak sağlamalıdır. Kitap çocuklara öğüt verme kaygısı taşıyarak, her cümlede ya da sonuçta nasihat verici, çocuğu sınırlayıcı olmamalıdır. Ve son olarak gerçeklere dayanan, bilimsel amaçlardan sapmayan, aynı zamanda çocuğun ilgisini çekecek şekilde kurgulanmış olmalıdır. Çok iyi bildiğimiz bazı kitaplar, masallar çocuklara olumsuz mesajlar vermekte, onların kişiliklerini etkileyebilmektedir. Örneğin "Kırmızı Şapkalı Kız" masalını bilmeyeniniz var mı? Belki de bilmenin ötesinde çocuklarına anlatmayan var mı, demek gerekir. Oysa bir yandan çocukları en çok korkutan masalların başında gelirken, diğer yandan da ne olursa olsun anne sözü dinlenmeli, dinlenmediği zaman da başınıza çok kötü şeyler geleceği bilinmeli mesajı vermektedir. Bu ve benzeri mesajlar çocuklara kendi varlıklarını göstermek yerine bağımlı olmayı aşılar. Yine çok tanınmış bir çocuk romanı olan "Polyanna", çocuklar tarafından özdeşim kurulabilecek bir kahraman değildir. Her olumsuzluğun olumlu yanını bulan ve hep başkaları için çırpınan bir çocuk kahraman, çocuklar için pek de olumlu bir mesaj taşımamaktadır. Aşırı acıklı, zavallı, devamlı ezilen ve horlanan çocuk kahramanlı kitaplar olumlu özdeşim modelleri olmadığı gibi, çocuklarda gelişimsel sorunlara yol açabilirler. Çocukları umutsuzluğa, çaresizliğe alıştıran kitaplar zararlı bile olabilir. Demek ki "kitap iyi arkadaştır, kitap okumak çok iyi bir şeydir, kitap okumalısın" demek okuyan çocuklar yaratmak için yeterli değil. Balkondaki Adam, Büyük Ödül iki özel eser, Duran Çetin'in kelime dünyasının ürünü olarak, zengin içeriği ile okuyucu ile buluştu. Yazarın kitapları büyük, küçük kelime dünyasına zenginlik katacak nitelikte. Bu dünyayı yakından takip eden bir eğitimci olarak. Yazarın kitaplarının okuma gönüllülerine çok şey katacağına inanıyorum. Ayrıntılı olarak incelemek isteyenler için. www.durancetin.com unutmayın.  Çocuğa uygun yaşlarda kitapların özenle seçilerek verilmesi, ailenin desteklemesi ve örnek olması kitabın gücünü arttırır. Bu konuda reçete arayanların Duran Çetin Hocamın Kitaplarıyla tanışması yeterli. Aynı zamanda, yapmış oldukları faaliyetlerle,şehrimizin okuma dünyasına çok şeyler katan Konya Yazarlar Birliği Şubesi de gerçekten tıpkı hocam gibi takdiri hak ediyor.Bu vesileyle yazım dünyasına emeği geçenlere teşekkürü bor bilirim. Duran Çetin hocamın Lisan- kelamıyla tanışmanız ümidiyle, gücü kitaplardan alanlardan olun.





0 Yorum - Yorum Yaz
                                               
Gözlerdeki Mutluluk

                        (Hikâye)

Yayın Yılı: 2007
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton Kapak
ISBN:9757561751
Dili: TÜRKÇE

BEKA YAYINLARI


Gözlerdeki mutluluğu anlamak o kadar da zor olmasa gerek. Hayatımızı anlamlı yapan bunca duygu ve düşünce varken. Sevdiğinize kavuşmak, sevdiğinizin işaretini anlamak ve yürümek...  Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bula­cağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağı­nız, gençlik yıllarınıza döneceğiniz hikâyeler…

 
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları: 

Babana bile güvenme!
Ümit Savaş Taşkesen (
21 Şubat 2008 Perşembe Memleket Gazetesi)

 TYB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi, Sun Tv’de Kitap Okuyorum programı yapımcısı Hikâyeci Yazar Duran Çetin’in Beka Yayınları’ndan çıkan sekizinci ve son kitabı “Gözlerdeki Mutluluk”. Hayli zamandır masamın üzerinde okunmayı bekleyen kitaplar arasındaydı...Yazının devamı için...


                                 Gözlerdeki Mutluluk 
Dr. Muammer Ulutürk
 Duran Çetin…
Öğretmen ve yazar.
Ona bir gün, senin adını neden Duran koymuşlar diye soracağım.
Pek durmaya niyeti yok... Yazının devamı için...


Gözlerdeki Mutluluk
Seher Aydın (Merhaba Gazetesi)

 Zamanın bizim için süratle akan büyük bir sermaye olduğunu düşünüyorum. Her anını değerlendirebilmek için bir tüccar zekâsıyla hareket etmek ve bazen de büyük oynamak gerektiğine inanıyorum.
Ömür denilen zamanın her anını dolu dolu!
Şekvacı değil! Yazının devamı için...


 
Gözlerdeki Mutluluk
Seher Aydın (Merhaba Gazetesi)

 Zamanın bizim için süratle akan büyük bir sermaye olduğunu düşünüyorum. Her anını değerlendirebilmek için bir tüccar zekâsıyla hareket etmek ve bazen de büyük oynamak gerektiğine inanıyorum.
Ömür denilen zamanın her anını dolu dolu!
Şekvacı değil!
Şefaatçi olacak! işlerle geçirmeye ve geleceğinde şüphe olmayan o günde hayıflanmamak için zaman konusunda cimri davranıp daha fazla yapmayı yeğliyorum.
Bunların en başında da, masamın iki tarafında daima yükselen okumam gereken kitaplar bulunuyor. Bu arada Konyalı abla ve ağabeylerimizin yakın zamanda çıkmış ve tanıtılmak için bekleyen kitapları. Bu hafta milliyetçilik yönüm ağır basıyor ve öncelik sırasını onlara veriyorum.
Çok değerli Eğitimci Yazar Duran Çetin ağabeyimizin, Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bulacağımız, anlamlı, gerçeksi ve çocuksu duyguları yaşayacağımız, gençlik yıllarımıza dönüp o heyecanları yaşayacağımız hikâyelerin bulunduğu “Gözlerdeki Mutluluk” isimli kitabı var elimde.
Geçen yıllarda basılmış olan ve şimdi ikinci baskıları yapılan “Güller Solmasın” ve ”Bir Kucak Sevgi” isimli kitapları….
Kardeşliği, dostluğu, güzel ahlak ve yardımlaşmayı sevdirerek ve hikâyeleştirerek anlatmayı ve kısa öykülerle okumayı sevdirmeyi yeğleyen İlahiyatçı Yazarımızı tebrik eder başarılarının devamını dilerim.
Yayınlanmış Kitapları;
Bir Adım Ötesi (Roman)
Kırmızı Kardelenler (Hikaye)
Yolun Sonu (Roman)
Portakal Kızım (Roman)
Sana Bir Müjdem Var ( Hikaye)
Bir Kucak Sevgi (Hikaye) 2.baskı
Güller Solmasın (Hikaye) 2. baskı
Gözlerdeki Mutluluk (Hikaye) 2. baskı
 


                                                                  
            Gözlerdeki Mutluluk

                        (Hikâye)

Yayın Yılı: 2007
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton Kapak
ISBN:9757561751
Dili: TÜRKÇE

BEKA YAYINLARI


Gözlerdeki mutluluğu anlamak o kadar da zor olmasa gerek. Hayatımızı anlamlı yapan bunca duygu ve düşünce varken. Sevdiğinize kavuşmak, sevdiğinizin işaretini anlamak ve yürümek...  Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bula­cağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağı­nız, gençlik yıllarınıza döneceğiniz hikâyeler…


 
 
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları: 

Babana bile güvenme!
Ümit Savaş Taşkesen (
21 Şubat 2008 Perşembe Memleket Gazetesi)

 TYB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi, Sun Tv’de Kitap Okuyorum programı yapımcısı Hikâyeci Yazar Duran Çetin’in Beka Yayınları’ndan çıkan sekizinci ve son kitabı “Gözlerdeki Mutluluk”. Hayli zamandır masamın üzerinde okunmayı bekleyen kitaplar arasındaydı...Yazının devamı için...


                                 Gözlerdeki Mutluluk 
Dr. Muammer Ulutürk
 Duran Çetin…
Öğretmen ve yazar.
Ona bir gün, senin adını neden Duran koymuşlar diye soracağım.
Pek durmaya niyeti yok... Yazının devamı için...


Gözlerdeki Mutluluk
Seher Aydın (Merhaba Gazetesi)

 Zamanın bizim için süratle akan büyük bir sermaye olduğunu düşünüyorum. Her anını değerlendirebilmek için bir tüccar zekâsıyla hareket etmek ve bazen de büyük oynamak gerektiğine inanıyorum.
Ömür denilen zamanın her anını dolu dolu!
Şekvacı değil! Yazının devamı için...

 
                                Gözlerdeki Mutluluk 
Dr. Muammer Ulutürk

Duran Çetin…
Öğretmen ve yazar.
Ona bir gün, senin adını neden Duran koymuşlar diye soracağım.

Pek durmaya niyeti yok. Son hikâye kitabı /bu hikâye kelimesine öykü mü demeliyim acaba/ “Gözlerdeki Mutluluk”, Beka Yayınlarından çıktı. İkisi ikinci baskılarını yapmış beş öykü, üç de roman olmak üzere sekiz eseri var. Ömrü boyunca sekiz kitap okumamış çoğunluğun yaşadığı ülkemizde üretken bir yazarı yanı başımızda bulmak kıvanç vericidir.
Özellikle, kendi rutini ile yetinmeyip amacının peşinde koşan, yazan, hayata karşı sorumluluklarının farkına varmış tanıdık eğitimci dostları söz konusu etmek daha bir keyif verici oluyor.

Çocuk edebiyatının kendine mahsus boşluk kabul etmez bir özelliği var. Uzun yıllar boyu yazarların, yayıncıların ilgisini yeterince çekmeyen “edebiyatla çocuğa hizmet” son zamanlarda biraz daha fark edilmiş durumda. Özellikle okul öncesi eğitimine veli rağbetinin artması, bu alandaki yayın sayısının da çoğalmasına yol açtı. Duran Çetin, bu boşluğu gören yazarlarımızdan biri. Ben onun öykücülüğüne bakarak, çocukluğumda kalbimi çalan ve okumaya olan iştiyakımın yegane sebebi Kemalettin Tuğcu’nun (1902-1996) yaşayan, bununla birlikte derin değerlerimize atıflarını hiçbir şekilde elden bırakmayan ikizi gibi görüyorum.

Duran Çetin eserlerinde hayatı yakalıyor, gündelik yaşamın kenarında, kıyısında, kimi zaman arkasında kalmış kahramanların dilinden sözler, tavırlarından ibretli sahneler dökerek diriltici mesajlar veriyor, çoğu yazarın ihmale uğrattığı sosyal hayatın metafizik duruşunu okuyucuya hissettiriyor. Bunu yaparken sade, anlaşılır bir lisan ile buluşuyor karşı tarafla.

Roman ve öykülerini “iyi insan” üzerine kurgulayan yazar, iyi insanların yetişmesi ve topluma kazandırılmasını eğitimin önemine vurgular yaparak ele alıyor. İyi insan oluşumunu sağlayacak, iyi insan donanımına sahip kılacak örnekler sunuyor kitaplarında. Kültürel yozlaşmanın toplumu sürüklediği yokluk uçurumundan kurtarma adına çaba sarf ediyor.

Yazdıklarının bir şeyler anlatması gerektiği inancında olan yazar, sırf sanat olsun diye yazıp çizmek yerine yazdıklarının bir bütünlüğü olması ve bir öğreti sunması gerektiğini, okuyucunun okuduğunu anlaması ve bundan da kendine bir çıkarımda bulunmasını ön şart olarak görüyor. Sanat kaygılarıyla çok da anlamlı olmayan bir şeyler yazmanın iyi bir iş yapmak anlamına gelmediğini hissettiren Çetin, üslubun açık olanını tercih ediyor.

Son öykü kitabı “Gözlerdeki Mutluluk” on üç öyküden oluşuyor. İbretli kurgulardan oluşan öykülerde, dürüstlüğü öğrenen Nurettin’in küçük dünyasını, Mustafa ve Rıdvan’ın çaresizliğine merhem olan lokanta sahibini, Seyit’in borca batmış Barbaros’a borç vererek dostça güvenişini, Bilgiç Rıfat’ın komik durumlara düşmesini, ilçeye henüz tayin olmuş öğretmenin kiralık ev bulma problemini, Balıkçı Adem’in insanlara verdiği adamlık dersini, tamahkarlık ve hırsından gözü dönmüş Ahmet Ağa’yı, su kıtlığının ciddi bir sorun olduğunu öğrenen küçük Büşra’yı, Ömer ve Serhat’ın kıt kanaat dünyasında kendi çocukluğunu gören öğretmeni, parasını hırsıza kaptıran yaşlı bakkalı, köyde Bekçi Dayı’nın cehaletini, başkalarına yardım etmenin dini bir gereklilik olduğunu özümseyen adamı, Mevlana’yı ziyaretten dönen yaşlı amcayı; bizden ve içten sahnelerle okuyorsunuz. Ben bu kitapta en çok “Tartalım Abi” öyküsünü sevdim.

Samimi, mütevazı ve örnek eğitimci yönüyle, karşılıklı muhabbetimizin daim olmasını dilediğim Duran Çetin, eser üretme yaşının olgunluk çağında şimdilerde. Halen Selçuklu Adnan Hadiye Sürmegöz İlköğretim Okulu’nda idareci ve öğretmen olarak görevini sürdüren yazar evli ve iki çocuk babası. Ben şahsen çocuğuna öykü kitabı seçmekte zorlanan velilere özellikle tavsiye ediyor ve çalışmalarının, heyecanının devamını diliyorum.



 


                                                                  
            Gözlerdeki Mutluluk

                        (Hikâye)

Yayın Yılı: 2007
112 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton Kapak
ISBN:9757561751
Dili: TÜRKÇE

BEKA YAYINLARI


Gözlerdeki mutluluğu anlamak o kadar da zor olmasa gerek. Hayatımızı anlamlı yapan bunca duygu ve düşünce varken. Sevdiğinize kavuşmak, sevdiğinizin işaretini anlamak ve yürümek...  Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bula­cağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağı­nız, gençlik yıllarınıza döneceğiniz hikâyeler…


 
 
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:


Babana bile güvenme!
Ümit Savaş Taşkesen (

21 Şubat 2008 Perşembe Memleket Gazetesi) TYB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi, Sun Tv’de Kitap Okuyorum programı yapımcısı Hikâyeci Yazar Duran Çetin’in Beka Yayınları’ndan çıkan sekizinci ve son kitabı “Gözlerdeki Mutluluk”. Hayli zamandır masamın üzerinde okunmayı bekleyen kitaplar arasındaydı...Yazının devamı için...


                                 Gözlerdeki Mutluluk 
Dr. Muammer Ulutürk
 Duran Çetin…
Öğretmen ve yazar.
Ona bir gün, senin adını neden Duran koymuşlar diye soracağım.
Pek durmaya niyeti yok... Yazının devamı için...


Gözlerdeki Mutluluk
Seher Aydın (Merhaba Gazetesi)

 Zamanın bizim için süratle akan büyük bir sermaye olduğunu düşünüyorum. Her anını değerlendirebilmek için bir tüccar zekâsıyla hareket etmek ve bazen de büyük oynamak gerektiğine inanıyorum.
Ömür denilen zamanın her anını dolu dolu!
Şekvacı değil! Yazının devamı için...
 

                               

Babana bile güvenme!
Ümit Savaş Taşkesen
21 Şubat 2008 Perşembe
 TYB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi, Sun Tv’de Kitap Okuyorum programı yapımcısı Hikâyeci Yazar Duran Çetin’in Beka Yayınları’ndan çıkan sekizinci ve son kitabı “Gözlerdeki Mutluluk”. Hayli zamandır masamın üzerinde okunmayı bekleyen kitaplar arasındaydı. Kitap 13 hikâyeden oluşuyor. Ocak adlı hikâye ile başlıyor. Hikâye doğruluk üzerine, yanılgı ve isim benzerliğinin ortaya çıkardığı, sonunu merak ettiren bir tarzda işlenmiş. Aslında genel olarak Duran Çetin hikâyesinde, hikâyenin ismi ile sonucu arasında merak olgusunu dengeli bir şekilde götüren bir yapı hâkim. Okunması kolay, akıcı, merak öğeleri taşıyan, ama yoğunluğu az bir tarzda keyifle okunabilir hikâyeler. Hikâyelerde köy ve kasabada yaşanan hayatlar ele alınıyor. Göreve yeni başlayan bir öğretmen, memlekete gidecek parası olmayan öğrenciler, kefil olduğu için başı derde giren kimseler, ilkokul öğrencileri ve köy hayatından portreler. Sıcak Çorba’da açlığın hikâyesini buluyorsunuz. Günümüzde böyle insanlar var kaldı mı diyerek romantik de bulabilirsiniz. Ancak Çetin, para kazanmanın tek amaç olduğu, buna giden yolda bütün insani değerleri feda edebilecek değerde insanların pıtrak gibi çoğaldığı ve herkesin kolay yoldan kısaca çok para kazanmanın yolunu bulup refah içinde yaşamak istediği bir dönemde “zengin olma yolunu” gösteriyor bu hikâyede bir cümle ile: “az kazanca razı olmak, hiçbir müşteriyi geri çevirmemek.” Yaşadığımız zaman dilimine ne kadar ters bir anlayış. Ancak Duran Çetin iyimserliğini koruyor.  Oysa biz, elimize düşeni bir daha gelmeyecekmiş gibi voliyi vurmalı bu kerizden mantığıyla hareket ediyoruz. “Ah o imza” hikâyesi ise piyasa şartları ile hesaplaşan bir iyimserliği içinde barındırıyor. “Bu devirde kimseye iyilik yapmayacaksın.” “Babana bile güvenmeyeceksin.” yargıları ile hesaplaşıyor söylemeyi, duymayı unuttuğumuz  “Bu dünyada ihtiyaç sahibinin sıkıntısını giderenin Allah da ahirette onun sıkıntılarından birini giderir.” sözleriyle. Yukarıdaki “kimseye iyilik yapmayacaksın” yargısını çokça duymuş olmamıza rağmen ona bu denli güzel cevabı veren, söyleyen kişiye pek rastlamıyoruz. Böyle olunca olumsuz yargılar yaygın bir kanaat oluşturarak hayatımızı şekillendiren bir umde halini alıyor. Değer yozlaşması da böyle yaygınlaşıyor. Hayatımızı inşa eden değerler “Babana bile güvenme” gibi yargılarla hesaplaşarak hayatta kalmalı. Bu söze verilecek hayatımızda, başkalarının hayatlarında, sözlerinde bir cevabımız olmalı. Yoksa akıntının içine biz de çocuklarımız da kapılık gidiyoruz. Bundan dolayı “dediğimi yap yaptığımı yapma” ikiyüzlülüğü, çok durumluluğu, çatışkısı, sahtekârlık yaygın bir hal alıyor.  Eyvah!Çetin’in üslubu rahat, anlatım akıcı iken hikâyenin örgüsünde bu zaman zaman zaaflara yol açıyor. Kendimce üzerinde daha sıkı durulması gereken dramlar çok hızlı geçiyor. Ayrıntıya girmiyor. Mesela “Son” adlı hikâyede üçkâğıdı çeviren adamın durumu daha da ayrıntılandırmayı hak ediyordu. Mavzer, tandır, sini gibi köy hayatını yaşamamış, o hayattan uzak kalan çocukların okuduğu zaman ne olduğunu bilemediği kavramlar da hikâyeler arasında kendine yer buluyor. Bir öğreticilik boyutu kazanıyor. Abdullah Harmancı ile günlük sohbetlerimiz arasında geçen bir diyalog bana bu konunun önemli olduğunu düşündürttü. “Sinekli Bakkal” adlı dizi yayınlanırken öğrencileri arasında “bakkal”ın ne olduğunu bilmeyenler, Sinekli Bakkal’ın ne olduğunu anlamayıp ona soranlar olduğunu söylemişti. Marketlerle birlikte anlam ve kelime olarak da hızla hayatımızdan çıkmış bakkal. Duran Çetin köy hayatı içerisinde kalıp unutulan kelime, gelenek ve göreneklere, köye yabancılaşmış “Avrupai tip”e hikâyelerinde yer veriyor. Bu anlamda önemli. Karakterlerin tipolojisini ayrıntılı olarak çizmiyor bize. Tasviri az. Sonunu merak ettiren bir tarzda rahatlıkla okunuyor hikâyeler. Sizinle birlikte çocuklarınızın da rahatlıkla okuyacağı hikâyeler. Hikâyelere biraz daha işçilik harcanarak yoğunluk katıldığı zaman daha iyi olabilecek, böylece (bence kitaba alınmasa da olurdu) diyeceğimiz hikâyeler kitapta kendisine yer bulmayacaktı. Dergilerde yayınlanan son hikâyelerde bunun işaretlerini de vermekte Duran Çetin. Gözlerdeki Mutluluk’u okuyun.   
 


   
      Sana Bir Müjdem Var

                     (Hikâye)



Yayın Yılı: 2006128 sayfaİthal Kağıt 13,5x19,5 cmKarton KapakISBN:9757561673Dili: Türkçe

Beka Yayınları


Müjdeli bir kitap: güzelliği, anlayışı, hoşgörüyü, iyiliği ve iyiyi öngören... Hikâyelerle hayatı anlatan ve doğruyu işaret eden...

Her kesimden insanın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini işleyerek, okuyucuyla bütünleştiren hikayeler…


 
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:
Sana Bir Müjdem Var
Seher Aydın (Merhaba Gazetesi)
Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından daha sıcak öyküleriyle bizleri dinlendiren, dinlendirirken de kaybettiğimiz güzel mefhumları aşılamayı hedef edinen yazarımız Duran Çetin beyin son öykü kitabı çıktı.
Beka yayınlarından çıkan ve “Sana Bir Müjdem Var “ismiyle yayınlanan kitapta bir değil, birbirinden güzel on beş müjde sunuyor yazarımız. Yazının devamı için...
 Sana Bir Müjdem Var
Seher Aydın (Merhaba Gazetesi)
Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından daha sıcak öyküleriyle bizleri dinlendiren, dinlendirirken de kaybettiğimiz güzel mefhumları aşılamayı hedef edinen yazarımız Duran Çetin beyin son öykü kitabı çıktı.
Beka yayınlarından çıkan ve “Sana Bir Müjdem Var “ismiyle yayınlanan kitapta bir değil, birbirinden güzel on beş müjde sunuyor yazarımız. Her bir öyküsünde bizleri bazen ince tefekkürlere daldırmayı, bazen yozlaşmış günümüzde unutulmuş ahlak portreleri çizmeyi, bazen de yorucu ve sıkıntılı geçen günlerimizde tebessüm ettirerek eğlendirmeyi, dinlendirmeyi yeğliyor.
Her kesimden insanımızın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini işleyerek, okuyucuyla bütünleştirme gayreti taşıyor. Bir nevi okuyucunun ümitlerine, isteklerine, sıkıntı ve dertlerine tercüman oluyor, dillendiriyor. Elbette dillendirirken de, onlara en ideal bir şekilde güzellikleri anlatma ve sabrı tavsiyeyi ihmal etmiyor.
Çumra’nın Apasaraycık köyünde dünyaya gelen ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapan yazarımız okurlarına sevgi, samimiyet ve sıcak bir üslupla sesleniyor. Memleketine olan sevgisini, bağlılığını öykülerinde de sık sık işliyor. Eski çocukluk anlarını yâd ederek bizleri de o günlere götürüyor. Okurlarını bazen küçük bir kasabada, bazen sıcak ve yakıcı tarlalarda, bazen de yemyeşil bahçelerde gezdiriyor.
Aynı zamanda bir eğitimci olan yazarımız kısa ve zevkle okunan öyküleriyle insanlarımızı sıkmadan, ürkütmeden okuma alışkanlığı kazandırmayı da hedefliyor. Çünkü esefle belirtmeliyim ki; hızlı ve yorucu yaşayan 2000’li yılların insanları kitap okumuyorlar. Belki de okuyamıyorlar. En belirgin mazeretleri ise; vakitleri olmadığı ve anlayamadıkları...
Yazarımız eserlerinde bu konuya titizlikle dikkat ederek hem sade ve akıcı bir üslup kullanmaya, hem de okuyucularını sıkmayacak şekilde kısa çalışmalarda bulunmaya özen gösteriyor.
Ailenin bütün fertlerine hitap edecek özellikte hazırlanmış olan “Sana Bir Müjdem Var” öykü kitabı, ailece hep birlikte zevkle ve neşeyle okunulacak güzel bir çalışma. Uzun kış gecelerinde, akşam oturmalarının ve çay sohbetlerinin, en değerli konuğu olacak kitabımız elden ele, evden eve taşınmalı, tavsiye edilmeli.
Aynı zamanda Hakimiyet Gazetesi’nde de, çarşamba ve cumartesi günleri yazmaya devam eden yazarımızın bu öykü kitabından hariç yayınlanmış altı tane daha kitabı bulunmakta.
1-Bir Kucak Sevgi (Hikaye) Enes Kitap Sarayı
2-Güller Solmasın (Hikaye) Kitap Dünyası Yay.
3-Bir Adım Ötesi (Roman) Beka Yayınları
4-Kırmızı Kardelenler (Hikaye) Beka Yayınları
5-Yolun Sonu (roman) Beka Yayınları
6-Portakal Kızım (Roman) Beka Yayınları
Değerli yazarımızı güzel çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, yeni çalışmalarında başarılar diliyorum.
Kolay gelsin…
 


 
                                                                            
                    
Güller Solmasın 
                         
(Hikâye)

2.Baskı
Yayın Yılı: 2007
95 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton KapakISBN:9757561804
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 


Çocuklarımız; Güllerimizin solmaması için nelerin yapılacağını öykülerle anlatan eğitici bir kitap... Elbette Cennet kokusu taşıyan güllerimiz solmamalı


 

 

 
 Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:

GÜLLER SOLMASIN

Mustafa TUĞLU
 “Güller Solmasın” Duran Çetin’in hikâye kitabı. Yedi hikâyeden oluşan bu kitabı bir solukta okudum. Amatör bir hikâyeci ile karşılaşacağımı sanırken, usta bir yazarla tanıştığımı fark ettim. Meğer bu, yazarın ikinci kitabıymış. “Bir kucak sevgi”yi henüz okumadım. Yazının Devamı İçin...


GÜLLER SOLMASIN
Abdullah Sucu
Duran Çetin bir yıl içerisinde ikinci hikâye kitabı ile tekrar aramızda. Bir Kucak Sevgi demişti ilkine. İkincisine Güller Solmasın demiş. Her iki kitap başlığı da özenle korunması ve beslenmesi gereken değerlere atıfta bulunuyor.Yazının Devamı İçin...
 
Güller Solmasın
Abdullah Sucu

Merhaba Gazetesi 30 Eylül 2000 Cumartesi, kültür sanat sayfası

Çumra’dan Bir Söz/SesAbdullah Sucu 

Duran Çetin bir yıl içerisinde ikinci hikâye kitabı ile tekrar aramızda. Bir Kucak Sevgi demişti ilkine. İkincisine Güller Solmasın demiş. Her iki kitap başlığı da özenle korunması ve beslenmesi gereken değerlere atıfta bulunuyor.

İlk olmanın getirdiği bazı kaçınılmaz aksaklıklar ikincisi için iyi bir tecrübe oluşturmuş. Kapak renk ve kompozisyonundan sayfa düzeni, karakter ve kağıt seçimine kadar her şey yerli yerine oturmuş.

Kitap ismini ikinci hikâyeden almış. Solan bir gülden… Bunun dışında yedi hikâye daha var. Her biri okuyucuyu sıkmayan uzunlukta. Sayfaları çevirmeye başladığımızda, daha önce yarım kalmış bir şeye bıraktığımız yerden devam ediyormuş hissine kapılıyoruz. Yalnız bu kez ilkinden daha kuşatıcı, detaylı ve derinlikli bir gözlemle karşılaşıyoruz. İfadelerse aynı yalınlığını ve anlaşılırlığını koruyor.

Hitap ettiği kitleyi, eğitici konular seçen ve onların seviyesine inerek sade bir dil ve ifadeler kullanan yazarımız, çocuğun dünyasına dalarak, çocuksu sevinçlere ve acılara kulaç atıyor. Bilirsiniz o dünya çok hassas, geniş ve sevimlidir. Okşanmayı, sevilmeyi ve anlaşılmayı bekliyor. Yazarın çabası da bu yönde; onları anlamaya ve anlatmaya çalışıyor.

Çocuklar merkeze oturtularak, Anadolu bozkırında yaşanan toplumsal ilişkiler, duyuş ve düşünüşler, kestirme yoldan canlı ve abartısız bir biçimde satırlara yansırken yeri geldiğinde eleştiriden, yeri geldiğinde de övgüden payını alıyor. Sevinç ve üzüntü karşısındaki tavrımızı, çevrenin duyarlılığını/duyarsızlığını, durduğu yeri işaretliyor. İlk kitabında olduğu gibi, aşağı yukarı her hikâyesi bir öğretim cümlesiyle noktalanıyor. Söz dönüp dolaşıp o son sözü söylemeye geliyor. Her hikâyenin temasını birbirine eklediğinizde, sağlam bir toplum nasıl olmalı/toplumsal sağlığımız niye bozuk, sorusunun cevabı verilmiş oluyor. Çünkü hepsi toplumsal bir yaraya parmak basıyor.

Kişi içinde bulunduğu toplumdan habersiz yaşamayı yeğler çoğunlukla. Hiç aynaya bakmayan insan gibi. Ne zaman eline böyle bir kitap alır okur, insan aynada kendi üzerinde gördüğü dağınıklığı fark ettiği gibi, o kitapta, bulunduğu toplumun halini görür. Bir çeşit yüzleşme imkânı bulur. Halbuki yalan söylemeyen aynalarda yüzleşmek zorundayız.. Hikâyeler böylesine bir eylem gerçekleştiriyor. Yaşadığımız hayatı işlediğimiz suçları yüzümüze vuruyor. Haliyle kitapta yaptığımız yolculuk süresince bir utancı da yaşıyoruz. Umarım çocuklarımız, hazin durumlardan gülleri soldurmayacak çarelere ulaşırlar.

Kitap Dünyası Yayınları arasında ilk olma ayrıcalığı ile çıkan kitap şimdi okuyucusunu bekliyor.

Yazarımızla bundan sonraki buluşmamız artık ne zaman hangi kitapla olsa bilmiyorum. Ama kendisini takip eden, bekleyen bir okuyucu kitlesinin oluştuğunu bilmesini istiyorum.

Kitaplarla kalın; “Güller Solmasın.”


 


                                                                            
                    
Güller Solmasın 
                         
(Hikâye)

2.Baskı
Yayın Yılı: 2007
95 sayfa
İthal Kağıt 13,5x19,5 cm
Karton KapakISBN:9757561804
Dili: Türkçe
Beka Yayınları 


Çocuklarımız; Güllerimizin solmaması için nelerin yapılacağını öykülerle anlatan eğitici bir kitap... Elbette Cennet kokusu taşıyan güllerimiz solmamalı



 

                   
 Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:

GÜLLER SOLMASIN

Mustafa TUĞLU
 “Güller Solmasın” Duran Çetin’in hikâye kitabı. Yedi hikâyeden oluşan bu kitabı bir solukta okudum. Amatör bir hikâyeci ile karşılaşacağımı sanırken, usta bir yazarla tanıştığımı fark ettim. Meğer bu, yazarın ikinci kitabıymış. “Bir kucak sevgi”yi henüz okumadım. Yazının Devamı İçin...


GÜLLER SOLMASIN
Abdullah Sucu
Duran Çetin bir yıl içerisinde ikinci hikâye kitabı ile tekrar aramızda. Bir Kucak Sevgi demişti ilkine. İkincisine Güller Solmasın demiş. Her iki kitap başlığı da özenle korunması ve beslenmesi gereken değerlere atıfta bulunuyor.Yazının Devamı İçin...
 
 
                           GÜLLER SOLMASIN
MUSTAFA TUĞLU (Yazar)

 Akademik sayfalar 9 Kasım 2000 perşembe sayı 96

Kitap tanıtımı: GÜLLER SOLMASIN 

“Güller Solmasın” Duran Çetin’in hikâye kitabı. Yedi hikâyeden oluşan bu kitabı bir solukta okudum. Amatör bir hikâyeci ile karşılaşacağımı sanırken, usta bir yazarla tanıştığımı fark ettim. Meğer bu, yazarın ikinci kitabıymış. “Bir kucak sevgi”yi henüz okumadım.

Yazar, bütün hikâyelerinde olay seçimine önem vermiş. Fakat bu olayların hiçbiri olağan üstü nitelikte değil. Hemen hepimizin yaşadığı, duyduğu türden olaylar… Böyle olmasına rağmen insan, merakla, zevkle okuyor hikâyeleri. Sanırım herkes bu hikâyelerde kedinden bir parça bulacaktır. Hikâyeleri çekici kılan yazarın samimiliği, alçakgönüllülüğü ve anlatımına sinmiş sıcak sevgisidir. Duran Çetin, doğayı, insanları çok seviyor; özellikle çocukları.

Yazarın hikâyelerindeki Kahramanlar genellikle çocuklar. Duran Çetin’in çocuklara yaklaşımı da çocukça. Onarla karşı saf ve temiz duygular taşıyor. Kitaba ad olan “Güller Solmasın”daki Esra’nın balkondan düşmesiyle ölümüne kadarki olaylara yazarın duyguları da eşlik ediyor. Bu durum saf yazarlık açısından belki eleştirilebilir; fakat bu hikâyenin doğallığını bozmuyor. Yazar o kadar çok sevgiyle yaklaştığı Esra’nın ölümüne nasıl göz yumabiliyor, hayret. Hâlbuki “Bu acıların en ağırıydı. Evlat acısıydı. Öyle kolay kolay unutulmadı. Annesi, babası ve tüm akrabalar bu erken solan gülü unutamadılar.” diyor. Aslında yazar “Erken Solan Gül” de koyabilirdi hikâyenin adını. Belli ki onun ölünme kendisi de üzülüyor, “Güller Solmasın” diyor.

Yazar, “Hayata Dönüş” hikâyesinde ağır bir trafik kazası geçiren ve ölümün eşiğine varan Veli’yi tekrar hayata döndürüyor. Ölümüne gönlü bir türlü razı olmuyor. Bu durum yazara göre yaşanacak en güzel duygudur. “Tam ümitleri bitmek üzereyken, Veli’nin gözlerini açması, yaşanacak en güzel duyguları tattırdı. Bıkkınlık veren hayatı gün ışığı gibi aydınlattı. Şimdi her şey daha güzeldi, hayat daha güzeldi.”

Duran Çetin öğretmendir. Bu sebeple hikâyelerde eğitsel amaç da ön planda tutulmuş. Yazar, her hikâyenin sonunda bir ders vermek, bir öğüt vermek istemiş. Vermek istediği mesajı açıkça anlatabilmek için de bu hikâyelerin bazılarını uzun tutmuş.

Eğer “Güller Solmasın” adlı hikâye kitabı elinize geçerse, sakın ismini sıkça duymadığınız bir yazarın diye dudak bükerek fırlatıp atmayın. Okuyunuz, bu kitapta ayrı bir tat bulacaksınız: sevginin, hoşgörünün, alçak gönüllüğün tadını.




 
 
 
 


 Duran Çetin'le Bir Adım Ötesi üzerine konuştuk

Ahmet Aka
 1.Bir öğretmen yazar olarak ‘’hikâye ve roman ufkunuzu nasıl görüyorsunuz? Hangisinde daha başarılı olduğunuza inanıyorsunuz?
Sorunuzun öğretmen vurgusu ön planda. Öğretmen olmam olaylara bakışımı, düşüncemi çok etkiliyor. Yıllar boyu yaşadıklarım, tecrübelerim bir anlamda beni zorluyor; eğitici olmayı, kısa yoldan faydalı olmayı gerektiriyor. Hikâyelerimde roman çalışmalarımda bu hep hissediliyor. Ufuk meselesine gelince: ufuk aynı. Hangisi daha kolay yada zor derseniz; ikisinin de kolaylıkları ve zorlukları var  elbette. Ama bana hikâye yazmak daha kolay gibi geliyor. Birinin kendini başarılı bulması doğru olmaz. Bunun takdirini okuyuculara bırakmak, onların değerlendirmelerine saygılı olmak, kendimi geliştirme adına istifade etmek gerekliliğine inanıyorum. Ben kendi adıma tercih yapamıyorum.
 
2. (Eğer herhangi birini belirttiyseniz) başarılı olduğuna inandığınız alanda yazmak sizce daha yararlı değil mi?
           
Elbette birisi üzerinde çalışmak çok daha yararlı olduğunu söylemek çok mümkün ve mantıklı. Ama bazı şeyler var ki hikâyelerde ifade edemiyorsunuz, zorlanıyorsunuz ve bazen aciz kalıyorsunuz. İşte bu anda o duygu ve düşüncelerinizi roman içinde anlatıp rahatlıyorsunuz. Ben ikisini de yürütmeyi düşünüyorum. Roman çalışmalarım hikâye yazmama engel olmadı ve inşallah olmayacak.
 
3. İlk iki kitabınız hikâye. Son kitabınızın roman olması okuyucunuz üzerinde ne gibi bir etki yaptı. Gelen (olumlu-olumsuz) tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
           
Söylediğiniz gibi ilk iki kitabım hikâye. İlk iki kitabım da büyük ilgi gördü. Şu anda yok sayılır. Aslında ilk kitabım “bir kucak sevgi” çocuklar için oldukça güzeldi. İmkanım olsa ikinci baskısının yapılmasını sağlarım. Hikâyeden sonra romanımın çıkması olumsuz bir tepkiye sebep olmadı. Aksine oldukça olumlu tepkiler aldım bu da beni cesaretlendirdi. Bu işin hikâyesi var: benim ilk yazmaya başladığım kitap üçüncü olarak yayınlanan bu romanımdı. Mazisi sekiz on yıl öncesine dayanıyor.
 
4. Bir Adım Ötesi’nde ‘Konya’ adına sıkça rastlıyoruz. Bir Konyalı olarak yaşadıklarınızı mı yazdınız?
           
 Romanın kahramanı Mustafa Bey Konyalı. Dolayısıyla Konya’dan oldukça sık bahsedilmiş olabilir. Gerçi Konya’mızın adını kullanmak bana keyif veriyor. Birçok hikâyemde de Konya’nın adını kullandım. Sorunuzun ikinci kısmı bana en çok sorulan soru. Romandaki olay örgüsünde birkaç yaşanmış öykü söz konusu. Hepsi aynı kahramana monte edilince böyle bir durum ortaya çıkıyor. Aslında ben bu soruya cevap vermek istemiyorum. Biraz gizemli kalsın istiyorum.
 
5. Romanınızda vermek istediğiniz mesajları sunarken edebi dili hangi ölçüde kullandınız, yeterince kullanabildiğinize inanıyor musunuz, yoksa böyle bir kaygı taşımıyor musunuz? 
 
Rasgele bir dil kullanmamak için titiz davrandım. Türkçe kaidelere, kelimelere dikkat etmeye çalıştım. Romanı yazarken her şeyi edebiyat-sanat olarak görmedim. Maksadım faydalı olmak. Bunun için anlaşılır bir dille sıkmadan okuyucuya mesajlarımı aktardım. Elbette bunu söylerken bunların gereksizliğini söylemiyorum. Benim için ilk planda faydalı olmak. Sonra diğerleri gelir. Bunlardan bir araç olarak faydalanmak gerek, amaç başka olmalı. Yeterince edebi bir dil kullandığım iddia etmiyorum. Gene de dikkat ediyorum. Öyle ki, bazen bir tek kelime hakkında bile, defalarca düşünüyorum.
 
6. (Böyle bir kaygınız yoksa) Kitabın sürükleyiciliği için edebi dilin hiç mi önemi yok?
           
Kitabın sürükleyiciliği, edebi dil kullanmaktan daha ziyade olay örgüsüdür, diye düşünüyorum. Okuyucu, kitapta kendinden bir şeyler bulduğu an kitabı bırakması çok zor. Ben de bizi anlatan kendi kültürümüzü yansıtan düşüncelerle olayları yoğuruyorum. Yaşantımız, ahlakımız, inancımız… 
 
7. Romanınızda olay örgüleri arasındaki bağların yapısını nasıl buluyorsunuz, sizce yeterli mi?
           
Sizce dediğinize göre kolayca cevap vereyim; bence yeterli. Daha farklı da düşünülebilirdi. Daha gizemli, daha karışık, ne bileyim daha ironik. Ama dedim ya: maksadım okununca kolay anlaşılmak ve öğretici olmak.
 
8. Romanın kurgusunda zayıflık hissettiniz mi? (Her şey istediğiniz gibi başlayıp, istediğiniz gibi gelişip ve istediğiniz gibi mi son buldu?)
Bu roman tamamen yaşanmış olaylardan oluştuğu için başlangıçtan sona ulaşıncaya kadar gerçeğe yakın, ya da bire bir örtüşür olması işimi kolaylaştırdı diyebilirim. İstediğim gibi yani. Dikkat ederseniz mübalağa sayılabilecek yerler yok denecek kadar az, ya da yok. Okuyucularımdan aldığım tepkilerden birisi de romanın ikinci bölümünün de olması gerektiği yönünde. Olayın sonunda okuyucu kendine göre düşündüğü gibi bir sonuç çıkarmalı. Bu hususu düşünüyorum devamı olsun mu olmasın mı? Bunu zaman gösterecek inşallah. 
9. İlk kitap ile son kitabınız arasında dil, üslup ve temaya hâkim olma gibi konularda bir benzerlik veya farklılık görüyor musunuz?
           
İki günü eşit olan zarardadır inancına sahip insanlarız. Her geçen gün beni ve yazılarımı olgunlaştırıyor. Bu böyle de olmalıdır. Kendimizi geliştirmek zorundayız. Benzerliğin yanında farklılığı kendim hissediyorum. İlk yazdıklarımla son yazdıklarım arasında sorunuzda geçen unsurlar açısından farklılaşma söz konusu. Bu süreç daha ileriye doğru gelişecektir inancındayım.
 
10. Çalışmalarınızda kendi tarzınızı oluşturabildiniz mi?
           
Bütün yazdıklarımda tarz açısından bir benzerlik kuruldu diye düşünüyorum.
 
11. Hedefiniz ne?
           
Hedefim faydalı olmak, inançlarına saygılı, anne-babasının kıymetini bilen, onlara “öf” bile denmeyeceğinin bilincinde nesiller yetişmesine yazdıklarımla katkıda bulunmak. Siz de çok iyi biliyor ve gözlemliyorsunuz ki, içinde bulunduğumuz toplumun kültürel ve ahlaki değerlerinin yıprandığı ve yok olma temayülünde olduğu bir gerçektir. Bu dönemde bir nebzecik de olsa bunun önünde durabilmektir. Ne demek istediğim anlaşılıyor herhalde.
 
12. Yeni çalışmalarınız var mı?
           
Sormayacaksınız sanmıştım. Teşekkür ederim. Yazdıklarınızı başkalarıyla paylaşmanın güzel olduğunu söylemiştim. Yeni çalışmalarım elbette var. Ben durmadan yazıyorum, yazmaya çalışıyorum. Bu benim için bir alışkanlık bir hobi oldu. Elimde tamamlanmış, son rötuşları bekleyen iki hikâye kitabım var. Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşatacak gençlik yıllarına götürecek, içimizdeki bizi çıkaracak hikâyelerden oluşan kitaplarımı bu yıl içinde çıkarmayı düşünüyorum. “Bir adım ötesi” sizinde bildiğiniz gibi BEKA YAYINLARINDAN çıktı. 
 
Tamamlanmak üzere olan bir de romanım var. Bu romanı yazmaktaki gayem: ahlaki yozlaşmanın önüne set oluşturabilmek, kendi öz değerlerimizi benimsetmek… Öğrencilerimiz için ders çalışma metotlarını öğretmek… Üniversiteye hazırlanmanın yollarını bir roman rahatlığında göz önüne sermek… faydalı olmak… faydalı olmak… Bir başka roman projem daha var. Ama okuyucularımızı fazla sıkmayalım. Onu bir başka sohbete bırakalım.
 
 
Mehaba Gazetesi



           PORTAKAL KIZIM ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Duran Çetin: "İnsanlara faydalı olmayı amaçlıyorum"

Mehmet Ali Köseoğlu

 Okumaya, yazmaya olan ilginiz nasıl doğdu? Nasıl başladı?  
Herkesin söylediği gibi Ailede öykü, roman şiir yazan fertler yoktu. Babam okumayı seven, elindeki bir kaç romanı bize okuyan, bizim okumamızı çok isteyen bir insandı. O dönemlerde köyde ki şartları düşünürseniz; bunu anlamınız çok daha kolay olacaktır. Köy ilkokulunu okurken, okuyacak kitapları bırakın bir defterimizin olması bile bizim için en büyük şanstı. Yine de babamın benim okumam için başkasında olmayan kitap ve defterler aldığını da söylemem gerekiyor.  Yani benim içimdeki yazarlık duygusunu küçük yaşlarda kışkırtacak bir ortamım yoktu. Yazıya karşı ilgim daha sonraki dönemlerde gelişti. Lise yıllarındaki aldığım kitaplarda ve o kitaplara verdiğim özen ihtimamım beni okumaya belki de yazmaya kamçıladı. Üniversitede iken sürekli kitap okudum. Hele öğretmenliğimin ilk yıllarında aralıksız kitap okudum. Bir olay sebebiyle yazmaya başladım. Bir şahsın yapmış olduğu kötü davranışlardan dolayı düşüncelerimi kâğıda döktüm. Bu benim ilk yazmaya başlamamdır. Yine aynı yıllarda mahalli gazetelerde yazılarıma başladım. Hakimiyet Gazetesinde yazmaya devam ediyorum İlk olarak yazdığım romandı. “Bir adım ötesi” ismiyle üçüncü kitabım olarak yayınlandı. İlk yazmaya başladığım roman olmasına rağmen ilk yayınlan kitabım öykü dalında oldu. İlk hikâye yazma serüvenim ilginçtir. Bir İlköğretim okulunda güzel konuşma yazma derslerine giriyordum. Böyle bir ramazan günüydü. Hikâye tamamlama konusu vardı. Kendimin önceden tamamladığı bir hikâyenin baş tarafını öğrencilere verdim. Sonunu tamamlamalarını istedim. Sonraki derslerde öğrencilerin yazdıklarını okuttum. Sonunda kendi yazdığımı okudum. Öğrenciler çok beğenmişti. O günden sonra ramazan boyunca seher vakitlerinde hikâye yazdım. Bu hikâyeleri “Bir Kucak Sevgi” adındaki kitabımda topladım. Bu hikâyeler çocuk masumluğunda saf, temiz ve katışıksızdı. İlk göz ağrım olmasından mıdır, ramazan ayının bereketinden midir? Hala onları çok beğeniyorum. Çocukların hikâyede kendilerini bulduklarını görünce bendeki gayrette şaha kalktı diyebilirim. Sonrasında hemen bir hikâye kitabım daha yayınlandı. Okuyucular ve arkadaşlar roman yazmamı istiyorlardı. Zaten yazmış olduğum bir roman vardı. Üzerinde çalışarak ilk romanımı yayımladım. Okumaya devam ediyorum. Tabii yazmaya da…
Neye karar kıldınız...
Sorunuz ne yazacağım noktasındaysa; cevabım çok net: her ikisi de. Çünkü ikisinin de önemli ve yerlerinin farklı olduğunu düşünüyorum. Ben hikâye yazmayı daha çok arzuluyor olsam da romandan vazgeçmem mümkün değil. Çünkü düşünce ve inandığım değerleri romanda çok rahat ve daha kolay bir şekilde ifade etmem mümkün olmaktadır. Maksadımın faydalı olma esasına dayalı olduğunu düşünürsek; bütün yolları kullanmam gerektiği aşikâre bir şekilde netlik kazanmış olacaktır. Her ikisine de devam diyorum…
Kimlerden etkilendiniz? Neyi okudunuz?
Yazar olarak, pek çok isimden yararlandım, beslendim. Kendi yerli yazarlarımızdan Batı Edebiyatına herkesin üzerinde ittifak ettiği bazı isimler... Yazmadaki tekniği açısından özellikle üzerinde durarak okuduklarım var.İnsanın kendini değerlendirmesi zordur ama kendi yazdıklarınıza baktığınız zaman, kendinizi nasıl tahlil ediyorsunuz? Kendinizi nasıl yorumluyorsunuz? Emin olmamakla birlikte, bazı şahsî özelliklerimi, söyleyebilirim belki. Kendimin duygu ve düşüncelerimi elbette ki satırlar arsında bulmak mümkün. Benim duygusallığım ve vicdanımın sesi her zaman galebe çalmıştır. Biraz eleştirel biraz insancıl yanım her zaman öne çıkmaktadır. En çok da inancımın gerektirdiği davranışlara gereken ehemmiyet ve özen noktası hep yansımıştır yazdıklarıma. Hikâyelerimde Sevecenlikle birlikte karamsarlığı yansıttım. Hayatımda karamsarlığım çok fazla değil. Yazılarıma, gülümseyen, gülümsetmeyi düşünen, insanların üzülmesine tahammül göstermeyen bir yapı siniyor.  Bu da konu seçimimi, işleyişimi, dilimi etkiliyor sanıyorum... Bazı değerlerimiz üzerindeki hassasiyetim ve samimiyetim kalemimden dökülüyor. Benim için esas olan sevgidir. Zaten bu açıdan bakıldığında ilk kitabımın adını da “Bir Kucak Sevgi” olarak koymuştum. Benim için en temel gerçeklik sevgidir. Çünkü bu benim için örnek olan rahmet peygamberinin özelliğidir. Öykü ve romanlarıma muhabbet sıcaklığı ve hoşluğu vermek istiyorum.Duyguların derinliğindeki insanı ve hayatın derinliklerine doğru güzellikleri irdelemek... Güzelliklerin yaşanabilirliğini örneklemek, tecrübelerden istifade etme becerisini geliştirmek için yazmak…Günümüz hayatının getirdiği inanç ve ahlak çerçevesinden uzaklaştıran bazı olumsuzluklara; özüne ve kültürüne yabancılaşmanın; fıtrattan uzaklaşmanın neticelerine de dokunuyorum.  Eserlerinizde kullandığınız dil üzerinde duralım mı biraz da? 
Kullandığımız dilin geldiği son durum ve şu ana kadar olan serüveni belli. Ben kesinlikle kelimenin kökünün bağlı olduğu dile bağlı olarak reddedilmesine karşıyım. Eğer kullanılıyor ve anlaşılıyorsa o kelimenin bizim olduğunu düşünüyorum. Selçukluların Farsçayı resmi dil olarak kabul etmesinden bu yana Osmanlıların, Arapçaya olan gerek dini inanış gerekse diğer sebeplerden dolayı Arapçayı ön planda tutmaları neticesinde dilimizin oldukça zenginleştiğini inkâr mümkün değildir. Bunun aksini iddia etmek olaya tarafgirlik anlayışı ile yaklaşmaktır. Yani fanatizmdir. Yüzyıllarca kullandığımız kelimeleri kullanmayarak güdükleşemeye sebep olmak, bu milletin üç beş yüzü geçemeyen kelimeyle günlük konuşmalarını sürdürmesine sebep olmaktadır. Kelime dağarcığımızı öz be öz bizim olan kelimeleri kullanmak suretiyle doldurmak gerekir. Yüz çevrilen kelimeler, bizim öz malımız. Onların katli beni ziyadesiyle üzüyor. Bize has bir insan tipini, dilimizi ve bir medeniyeti kaybediyoruz gibi geliyor. Uydurukça kullanan, uydurma yazarlardan mümkün mertebe kaçıyorum. Yapay diller zevk vermiyor.Genellikle herkesin okuduğu zaman anlayacağı dili tercih ediyorum. Hatta üzerinde birkaç kez düşündüğüm kelimeler, terim ve kavramlar oluyor. Maksadım faydalı olmaksa anlaşılır dili kullanmam gerekir diye düşünüyorum. Amma bazı kavramları, terimleri özellikle kullandığım oluyor öğretmek ve kullanılmasını sağlamak düşüncesiyle. 
Konya'da yaşamak ve edebiyatla uğraşmak ne anlama geliyor? 
Edebiyat, yazı-çizi işinin merkezinin İstanbul olduğunu elbette inkâr edemem. Sanat-kültür iklimi, bütün esintileri, çeşitliliği ve cömertliğiyle yaşanabiliyor. Diğer taraftan herhalde Anadolu’yu görmek istemeyiş veya bu konuda hükümranlığı kaptırmamak düşüncesiyle peşin hüküm ve eleştiriler de söz konusu edilebiliyor. Hâlbuki İstanbul dışındaki yerlerde de iyi sanatçılar, yazarlar yetişiyor. Bu konuda Konya’nın tarihten gelen bir kültür zenginliği ve misyonu vardır. Zamanının bilim ve kültür başkentidir. Bu, elan da mümkün olabilir. Bu biraz da yerel yöneticilerin istek ve teşvikleriyle mümkün olabilecektir. Konya’mızda çok sayıda yazar ve düşünce adamı var. Konya’nın bu konuda önde olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki çok sayıda genç yazarımız, bu yola gönül vermiş insanımız bizim zenginliğimizdir. Geçen yıl yapılan öykü günlerini de unutmamak gerekir. Bu faaliyetlerin yoğunluğunun artırılması Konya için önemlidir sanırım.Konyalıyım. Konya'yı seviyorum. Konya’da olmaktan mutluyum. 
Kitap ve yazar dünyasına nasıl bakıyorsunuz?
Kısacası zor iş. Yazar olmak da zor yayımcılık yapmakta. İnsanımız kitaba ve kültüre ihtiyaç hissetmiyor. Esas problem burada. Kitaba ihtiyaç hissetmemek. Bunun sağlanması lazım. İşin aslı Türkiye’de nüfusa göre orantılandığında bu konudaki garabet hemen göze çarpıyor. Bizimle çok küçük ülkelerdeki yazar sayısıyla yayımlanan ve okunan kitap sayısı arasında uçurumlar var. Okumayan bir millet olduk çıktık. Okuyan toplum olma yerine, konuşan toplum olduk.Bir de bizi temsil eden düşüncelerimizi yansıtan yazarlar yerine medyanın ön plan çıkardığı yazarlar var. Yazar denilince onlar akla geliyor. İnsanımızda seçicilik olmayınca da hemen onlara yöneliyor.Pek çok sahada; geçmişten ve günümüzden ismini duyuramamış, az bilinen, sistemli olarak unutturulan nice kıymetimiz var. Bir kere, talepler, yönelimler farklı. Bazı yazarlar, bizi hiç ifade etmediği halde ve hiçbir değerimizi kendine mal edememekle birlikte; zirvede gösteriliyor, kasıtlı olarak önü açılıyor. Azımsanmayacak sayıda, belli bir kesim okur da; seçiciliğe sahip olmadığı için, kendisine sunulan yazar ve eserlerini kolayca yutuyor. Medya öylelerini sürekli destekliyor; neticede bu sağlıksız düzen sürüp gidiyor. 
Altı kitabınız yayınlandı. Bu kitaplar hakkında bilgi vermenizi isteyeceğim sizden. Nasıl oluştular? Nasıl yazıldılar? Ne kadar zamanda yazıldılar? Ve bundan sonra neler yayınlayacaksınız?            
İlk sorunuzun içinde de serüvenini anlattığım "Bir kucak sevgi", ilk kitabımdı. İçinde beş tane öykü vardı. Şu anda piyasada yok. Gönlüm ikinci baskısı yapılmasını arzu ediyor. Bu kitaptaki hikâyeler köy hayatındaki güzelliklerini, günümüz insanının özlemlerini anlatıyor. Mutlaka her insanın kendi hayatında da “ben bunu yaşamıştım” diyebileceği konuları içeriyor. İkinci kitabım yine öykü oldu: “Güller Solmasın” toplam yedi öykü var içinde. Sanki birinci kitabın devamı gibi. Hikâye tarzımın oluşmasında önemli bir yere sahip.
Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bula­cağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağı­nız, gençlik yıllarınıza döneceğiniz hikâyelerim, hayatı her yönüyle yansıtma ve Anadolu’nun sıcacık sesi olma yolundadaki çabalarımdır.İlk yazdığım kitap olan “Bir Adım Ötesi” isimli romanım yayınlandı. Burada eğitim ve eğitimcinin yaşadıkları geçeklerden hareketle sürükleyici kendini başkalarının yerine koyucu bir fikirle yazıldı. Aslında bu romanın yazımı belki de sekiz yıl sürdü.Sonra tekrar öykü kitabım “Kırmızı Kardelenler” yayımlandı. On yedi öyküden oluştu.Yolun Sonu” gerçek bir yaşam öyküsü. Hayatı sorgulamayı birincil görev olduğunu ifade eden bir roman. Hayatın gerçekten yaşattığı acılarla yoğrulmuş duygusal bir yaklaşım…Okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, duygulanacağınız; içinde kendinizi bulacağınız, gerçeklerle yüzleşeceğiniz,   yaptıklarınızı sorgulayacağınız, anne-baba ve komşuluk hakkının nasıl olması gerektiğini, en açık, acıklı ve gerçeklerden hareketle işlediğim “Portakal Kızım” isimli romanım bu hafta Beka Yayınlarındın çıktı.  Bundan sonra tekrar öykü kitabı çıkarmayı düşünüyorum. Son çalışmalarımı tamamlamak üzereyim. Her kesimden insanımızın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini işleyerek, okuyucuyla bütünleştirme düşüncesiyle öykü ve romanlarımı yazmaya ve yayınlamaya devam etmeyi umuyorum. 
Son olarak kısaca kendinizden bahseder misiniz? 
Konya’nın Çumra ilçesine bağlı Apasaraycık köyünde 1964 yılında doğdum. İlkokulu köyümde, orta öğrenimini Çumra’da tamamladım. Üniversiteyi 1986 yılında Konya’da bitirdim. Aynı yıl Eskişehir’e bağlı Sarıcakaya ilçesinde başladığım öğretmenliğe, Turhal, Kulu ve Çumra’da uzun yıllar de­vam ettim. Hâlen Konya’da öğretmen­liğimi sürdürmektedir. Evli ve iki çocuk babasıyımBana bu fırsatı verdiğiniz için özellikle size ve Hakimiyet Gazetesine teşekkür ederim.

HAKİMİYET GAZETESİ
 
 
 


 

Konyalı yazarlarımızdan Duran Çetin’in son kitabı Kırmızı Kardelenler Beka Yayınlarından çıktı. Kitabı ve öyküleri üzerine yaptığımız söyleşiyi severek okuyacağınıza inanıyoruz.

 Ferhat Böge  Kırmızı Kardelenler, Duran Çetin’in, Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, sizi gençlik yıllarınıza götürecek öyküler kitabıdır... Refik Halit’le başlayan Memleket Hikayesi’nin son temsilcilerinden olan Duran Çetin’in Kırmızı Kardelenler’i dışında Bir Kucak Sevgi, Güller solmasın adlı iki öykü kitabı, Bir Adım Ötesi adlı da bir romanı yayımlanmıştı” (Ö.Lekesiz)  F. Böge: Yeni kitabınızı tanıtır mısınız?  D. Çetin: Kırmızı Kardelenler. İçinde on yedi tane öykü var. Hayatın içinden, sımsıcak, gerçek ve duyguların harmanlandığı, bizi anlatan, Anadolu insanını ortaya koyan öyküler… Okurken içinde mutlaka sizden kareler bulacağınız, heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler…   Bu kitabınızın diğerlerinden farkı ne? Diğerlerinden farkını benim söylemem belki pek doğru olmaz. Bunu okuyucuların ortaya koyması gerekir. Bu benim üçüncü öykü kitabım. Diğerlerinde olan ilk olmanın yanlışlıkları en aza inmiş durumda. Hikaye tekniği açısından da farklılıklar söz konusu. Tabi ki iki günü eşit olan ziyandadır düşüncesinde olan bizlerin kendini sürekli yenilemesi ve çalışması gerekiyor. Kanaatimce bu kitap bunu çok iyi ortaya koyuyor. Yazarken genellikle hangi konulara dikkat edersiniz? Benim için önemli olan öğretici olması. Yani okuyucuya bir şeyler verebilmek. Sadece yazmak için yazmak benim için geçerli değil. Yazıyorsam faydalı olmayı amaçlamam gerekir. Gerekirse açık bir şekilde çıkarılması gereken dersi yazmaktan da kaçınmam. Dedim ya maksadım faydalı olmak. O zaman bu işi faydalı olma esasına oturtmalıyım. Bunu da yaptığımı zannediyorum. Toplumun içinde bulunduğu ahlaki yozlaşma beni çok rahatsız ediyor. Bunun önlenmesinde katkım olursa kendimi bahtiyar addedeceğim. Ana baba hakkından tutunda komşu ilişkilerine kadar… Toplumun özlediği güzellikleri öykülerle genç ve çocuklarımıza aktarabilmek, onlara yön vermek… Bizi biz yapan değerleri öğretmek, yazdıklarımla anne ve babalara yardımcı olmak düşüncesiyle yazmaya çalışıyorum. Kitaplarınıza olan tepkiler nasıl? Kitaplarıma olan tepkiyi, iyi yolda olduğumun ifadesi olarak değerlendiriyorum. Son kitabım Kırmızı Kardelenler, Türkiye’nin önde gelen öykü eleştirmenlerinden Ömer Lekesiz tarafından okunup değerlendirildiğini biliyorum. Kırmızı Kardelenler ile ilgili görüşlerinin bir kısmını sizinle paylaşmak isterim: “Kırmızı Kardelenler, Duran Çetin’in, Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, sizi gençlik yıllarınıza götürecek öyküler kitabıdır... Refik Halit’le başlayan Memleket Hikayesi’nin son temsilcilerinden olan Duran Çetin’in Kırmızı Kardelenler’i dışında Bir Kucak Sevgi, Güller solmasın adlı iki öykü kitabı, Bir Adım Ötesi adlı da bir romanı yayımlanmıştı Bu kitabın tamamının değerlendirilmesinin de Ocak 2004 de çıkacak olan Hece Öykü dergisinde yapılacağını duydum. Tabi ki bunlar benim açımdan önemli gelişmeler. Tepkiler farklı oluyor. Kimi okuyucular öyküyü çok gerekli bulmuyor, roman üzerinde yoğunlaşmam gerektiğini söylüyor, kimisi de tam tersini. Ben her ikisi üzerindeki çalışmalarımı sürdürüyorum. Benim için ikisi de önemli. Okuyucuların kitapların akıcılığı ve çok şeyler öğrettiği şeklindeki yaklaşımları benim yazmadaki gayretimi kamçılıyor…  Normal yaşantınız nasıl? Genellikle ne ile uğraşırsınız? Biliyorsunuz ki ben bir öğretmenim. İşim eğitmek. Gençlere yol göstermek, onları hayata hazırlamak. Bütün gayretim bu yönde. Okulda geçen zamanımın dışında ekstra bir farklılık yok hayatımda. Sürekli yazmayı alışkanlık haline getirmeye çalışıyorum. Sanırım bunu da başardım. Her gün az veya çok yazmaya çalışıyorum. Okuyorum. Okumadan olmayacağını biliyorsunuz. Çocuklarıma zaman ayırmaya çalışırım. Onlarla ilgilenmek, onların eğitimini yapmak her babanın görevi. Bunu ibadet aşkıyla yapmak gerekiyor. Çünkü arkasından hayır dua edecek birinin bulunması amel defterinin kapanmasına engel bir durum teşkil ediyor. Bu inançla çocuk terbiyesi üzerinde durulması gerekir. Zira onlar bizim geleceğimiz. Biz onları elinde emanet olacağız.  Öğretmenlik ve yazarlık arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Yazarlığımda öğretmen olmamın büyük etkisi var. Yazdıklarımı okuyanlar bunu söylüyorlar. Öğretmen olmam, hayat bakış açımı da etkileyip değiştiriyor. Yıllarca gençlerle birlikte olmak onları anlamak, onlar gibi düşünmek, onların sıkıntılarını görmek ve onlara gerçek çözümler bulmak yazdığınız yazının türü ne olursa olsun ana etken oluyor. Tabi ki sürekli velilerle görüşmek sizi neyi yazacağınızı neyin daha faydalı olacağını ve etkili olacağını size gösteriyor. Her şeye eğitimci gözüyle bakmanız. Yazmak istediklerinizi bile çoğu zaman kaldırmanızı zorunlu hale getirebiliyor. Hep en güzelini en iyisini en doğrusunu ve hep en’lerini yapmak, yazmak zorunda bırakıyor.  Hangi yazarı okursunuz veya kendinize örnek alırsınız? İsim vermek şu an için doğru olmayabilir ama bu alanla ilgili eserleri hep okumaya çalışıyorum.  Medya yeterince eserlerinize ilgi gösteriyor mu? Aslında bu nokta da bir serzenişte bulunmak gerekir. Toplumu ayakta tutacak ve yön verecek olan kültürdür. Bu kadar hayati önem taşıyan bu hassas noktada medyanın genel itibariyle çok duyarlın olduğunu söylemek çok doğru olmayacaktır. Gönül ister ki bütün basının en önemli ve en çok ilgi çeken, ilk okunan bölümlerinin kültür sayfaları olsun. Gerçekler böyle olmadığını gözünüzün önüne seriyor. Bunda kabahatin bir kısmı da medyanın sanırım. Çünkü bu sayfayı ilgi çekici ve önemini ortaya koyarak hazırlamaları gerekir. Toplumun bu konuya ihtiyaç hissetmesini sağlamak gerekiyor. Bunu da yapacak olan medyadır, diye düşünüyorum.  Yeni kitaplarınız var mı? Biraz da onlardan bahseder misiniz? Yazar olarak yazma noktasında bir zafiyet ortaya koyarsam, bu iş yürümez. Bunun bilinciyle bir kitabı tamamlayınca, hemen ikincisine başlamak zorundasınız. Hedefim her yıl bir kitap hazırlamak. Bunun için planlı bir şekilde yazıyorum. Şu an bitirmiş olduğum romanın son düzeltmelerini yapıyorum. 2004 yılında bu romanla devam edeceğim. Sonraki yıl da inşallah yine bir öykü kitabı hazırlıklarını tamamlamak üzereyim. Sonraki yıllar içinde aynı şekilde devam etmeyi düşünüyorum.  Daha önceki yayınlanmış kitaplarınızdan bahseder misiniz? Şu ana kadar dört kitabım yayınlandı. Bunlardan ilk ikisi 2000 yılında yayınlanan öykü kitaplarıdır. Bir Kucak Sevgi arkasından Güller Solmasın çıktı. Bunların tamamı tükendi. 2002 yılında ilk romanım Bir Adım Ötesi Beka Yayınlarından çıktı. Yine bu yıl da aynı yayınevi tarafından Kırmızı Kardelenler ismiyle öykü kitabım yayınlandı.   İnşallah daha nice kitaplara diyorum hocam.  İnşallah! Şunu belirtmek istiyorum: Bu kitapların yayınlanmasıyla Gerek Çumra’nın gerekse Konya’mızın adının duyulması beni çok mutlu etmektedir. Romanda Konya’nın ismi sürekli geçmişti. Öykülerde de Konya’nın varlığı hissediliyor. Bu duygularımı hemşerilerimle paylaşmak istiyorum. Son olarak kendinizi kısaca tanıtır mısınız?   Konya'nın Çumra ilçesinin Apasaraycık köyünde, 1964 yılında doğdum.İlkokulu köyümde, orta ve liseyi Çumra'da, yüksek tahsilimi Konya’da tamamladım. Hâlen Çumra’da sürdürdüğüm öğretmenliğe 1986 yılında başladım. Eskişehir, Tokat, ve Kulu’da uzun yıllar öğretmenlik yaptım.   Çok içten ve samimi bir sohbetimiz oldu. İnşallah okuyucularımız da bu içtenliğinizi hissedeceklerdir. Beni sabırla dinleyip sorularımı cevaplandırdığınız için teşekkür ederim.  Bu imkânı verdiği için Merhaba gazetesine ve size teşekkür ediyorum.   
 
 
 


Konyalı yazarlarımızdan Duran Çetin’in son kitabı Kırmızı Kardelenler Beka Yayınlarından çıktı. Kitabı ve öyküleri üzerine yaptığımız söyleşiyi severek okuyacağınıza inanıyoruz.

M. Ali Köseoğlu
  
Kırmızı Kardelenler, Duran Çetin’in, Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, sizi gençlik yıllarınıza götürecek öyküler kitabıdır... Refik Halit’le başlayan Memleket Hikâyesi’nin son temsilcilerinden olan Duran Çetin’in Kırmızı Kardelenler’i dışında Bir Kucak Sevgi, Güller solmasın adlı iki öykü kitabı, Bir Adım Ötesi adlı da bir romanı yayımlanmıştı” (Ö.Lekesiz) 
M. Ali Köseoğlu:  Her şeyden önce yeni kitabınızdan dolayı sizi kutluyorum. Konyalı yazarlarımızın kitaplarını görmek, okumak bizleri sevindiriyor.
Duran Çetin: Teşekkür ederim. Bu tür ilginin çok olması yazarlarımızın daha çok üretmesine sebep olacaktır.
M. Ali Köseoğlu: Yeni kitabınızı tanıtır mısınız?
Duran Çetin: İçinde on yedi tane öykü olan bir öykü kitabı “Kırmızı Kardelenler”. Hayatın içinden, sımsıcak, gerçek ve duyguların harmanlandığı, bizi anlatan, Anadolu insanını ortaya koyan öyküler… Okurken içinde mutlaka sizden kareler bulacağınız, heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, düşüneceğiniz olaylarla sarmalanmış, iğne oyası gibi örülmüş duyguları yaşayacağınız öyküler… Okuyanı, sımsıcak atmosferlerde gezindirecek içine çekecek, birlikte yaşatacak güzel anlar ve anıları teneffüs ettirecek bir okuma serüveni… 
-“Kırmızı Kardelenler”in diğerlerinden farkı ne?
-Diğerlerinden farkını benim söylemem belki pek doğru olmaz. Bunu okuyucuların ortaya koyması gerekir. Bu benim üçüncü öykü kitabım. Diğerlerinde olan ilk olmanın yanlışlıkları en aza inmiş durumda. Hikâye tekniği açısından da farklılıklar söz konusu. Tabi ki iki günü eşit olan ziyandadır düşüncesinde olan bizlerin kendini sürekli yenilemesi ve çalışması gerekiyor. Kanaatimce bu kitap bunu çok iyi ortaya koyuyor.

-Yazarken genellikle hangi konulara dikkat edersiniz?
-
Benim için önemli olan öğretici olması. Yani okuyucuya bir şeyler verebilmek. Sadece yazmak için yazmak benim için geçerli değil. Yazıyorsam faydalı olmayı amaçlamam gerekir. Gerekirse açık bir şekilde çıkarılması gereken dersi yazmaktan da kaçınmam. Dedim ya maksadım faydalı olmak. O zaman bu işi faydalı olma esasına oturtmalıyım. Bunu da yaptığımı zannediyorum. Toplumun içinde bulunduğu ahlaki yozlaşma beni çok rahatsız ediyor. Bunun önlenmesinde katkım olursa kendimi bahtiyar addedeceğim. Ana baba hakkından tutunda komşu ilişkilerine kadar… Toplumun özlediği güzellikleri öykülerle genç ve çocuklarımıza aktarabilmek, onlara yön vermek… Bizi biz yapan değerleri öğretmek, yazdıklarımla anne ve babalara yardımcı olmak düşüncesiyle yazmaya çalışıyorum. 
-Kitaplarınıza olan tepkiler nasıl?
-Kitaplarıma olan tepkiyi, iyi yolda olduğumun ifadesi olarak değerlendiriyorum. Son kitabım Kırmızı Kardelenler, Türkiye’nin önde gelen öykü eleştirmenlerinden Ömer Lekesiz tarafından okunup değerlendirildiğini biliyorum. Kırmızı Kardelenler ile ilgili görüşlerinin bir kısmını sizinle paylaşmak isterim: “Kırmızı Kardelenler, Duran Çetin’in, Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlardan kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, sizi gençlik yıllarınıza götürecek öyküler kitabıdır... Refik Halit’le başlayan Memleket Hikâyesi’nin son temsilcilerinden olan Duran Çetin’in Kırmızı Kardelenler’i dışında Bir Kucak Sevgi, Güller solmasın adlı iki öykü kitabı, Bir Adım Ötesi adlı da bir romanı yayımlanmıştı Bu kitabın tamamının değerlendirilmesinin de 2004 de yayına başlayacak olan “Hece Öykü” dergisinde yapılacağını duydum. Tabi ki bunlar benim açımdan önemli gelişmeler. Tepkiler farklı oluyor. Kimi okuyucular öyküyü çok gerekli bulmuyor, roman üzerinde yoğunlaşmam gerektiğini söylüyor, kimisi de tam tersini. Ben her ikisi üzerindeki çalışmalarımı sürdürüyorum. Benim için ikisi de önemli. Okuyucuların kitapların akıcılığı ve çok şeyler öğrettiği şeklindeki yaklaşımları benim yazmadaki gayretimi kamçılıyor… 
-Normal yaşantınız nasıl? Genellikle ne ile uğraşırsınız?
-Biliyorsunuz ki ben bir öğretmenim. İşim eğitmek. Gençlere yol göstermek, onları hayata hazırlamak. Bütün gayretim bu yönde. Okulda geçen zamanımın dışında ekstra bir farklılık yok hayatımda. Sürekli yazmayı alışkanlık haline getirmeye çalışıyorum. Sanırım bunu da başardım. Her gün az veya çok yazmaya çalışıyorum. Okuyorum. Okumadan olmayacağını biliyorsunuz. Çocuklarıma zaman ayırmaya çalışırım. Onlarla ilgilenmek, onların eğitimini yapmak her babanın görevi. Bunu ibadet aşkıyla yapmak gerekiyor. Çünkü arkasından hayır dua edecek birinin bulunması amel defterinin kapanmasına engel bir durum teşkil ediyor. Bu inançla çocuk terbiyesi üzerinde durulması gerekir. Zira onlar bizim geleceğimiz. Biz onları elinde emanet olacağız. 
-
Öğretmenlik ve yazarlık arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
-Yazarlığımda öğretmen olmamın büyük etkisi var. Yazdıklarımı okuyanlar bunu söylüyorlar. Öğretmen olmam, hayat bakış açımı da etkileyip değiştiriyor. Yıllarca gençlerle birlikte olmak onları anlamak, onlar gibi düşünmek, onların sıkıntılarını görmek ve onlara gerçek çözümler bulmak yazdığınız yazının türü ne olursa olsun ana etken oluyor. Tabi ki sürekli velilerle görüşmek sizi neyi yazacağınızı neyin daha faydalı olacağını ve etkili olacağını size gösteriyor. Her şeye eğitimci gözüyle bakmanız. Yazmak istediklerinizi bile çoğu zaman kaldırmanızı zorunlu hale getirebiliyor. Hep en güzelini en iyisini en doğrusunu ve hep en’lerini yapmak, yazmak zorunda bırakıyor.  
-Medya yeterince eserlerinize ilgi gösteriyor mu?
-Aslında bu nokta da bir serzenişte bulunmak gerekir. Toplumu ayakta tutacak ve yön verecek olan kültürdür. Bu kadar hayati önem taşıyan bu hassas noktada medyanın genel itibariyle çok duyarlın olduğunu söylemek çok doğru olmayacaktır. Gönül ister ki bütün basının en önemli ve en çok ilgi çeken, ilk okunan bölümlerinin kültür sayfaları olsun. Gerçekler böyle olmadığını gözünüzün önüne seriyor. Bunda kabahatin bir kısmı da medyanın sanırım. Çünkü bu sayfayı ilgi çekici ve önemini ortaya koyarak hazırlamaları gerekir. Toplumun bu konuya ihtiyaç hissetmesini sağlamak gerekiyor. Bunu da yapacak olan medyadır, diye düşünüyorum. 
-Yeni kitaplarınız var mı? Biraz da onlardan bahseder misiniz?
-Yazar olarak yazma noktasında bir zafiyet ortaya koyarsam, bu iş yürümez. Bunun bilinciyle bir kitabı tamamlayınca, hemen ikincisine başlamak zorundasınız. Hedefim her yıl bir kitap hazırlamak. Bunun için planlı bir şekilde yazıyorum. Şu an bitirmiş olduğum romanın son düzeltmelerini yapıyorum. 2004 yılında bu romanla devam edeceğim. Sonraki yıl da inşallah yine bir öykü kitabı hazırlıklarını tamamlamak üzereyim. Sonraki yıllar içinde aynı şekilde devam etmeyi düşünüyorum.  
-Daha önceki yayınlanmış kitaplarınızdan bahseder misiniz?
-Şu ana kadar dört kitabım yayınlandı. Bunlardan ilk ikisi 2000 yılında yayınlanan öykü kitaplarıdır. Bir Kucak Sevgi arkasından Güller Solmasın çıktı. Bunların tamamı tükendi. 2002 yılında ilk romanım Bir Adım Ötesi Beka Yayınlarından çıktı. Yine bu yıl da aynı yayınevi tarafından Kırmızı Kardelenler ismiyle öykü kitabım yayınlandı.   
-İnşallah daha nice kitaplara diyorum hocam.
-İnşallah! Şunu belirtmek istiyorum: Bu kitapların yayınlanmasıyla Gerek Çumra’nın gerekse Konya’mızın adının duyulması beni çok mutlu etmektedir. Romanda Konya’nın ismi sürekli geçmişti. Öykülerde de Konya’nın varlığı hissediliyor. Bu duygularımı hemşerilerimle paylaşmak istiyorum. 
-Son olarak kendinizi kısaca tanıtır mısınız?    
-Konya'nın Çumra ilçesinin Apasaraycık köyünde, 1964 yılında doğdum.İlkokulu köyümde, orta ve liseyi Çumra'da, yüksek tahsilimi Konya’da tamamladım. Öğretmenliğe 1986 yılında başladım. Eskişehir, Tokat, Kulu ve Çumra’da uzun yıllar öğretmenlik yaptım. Hâlen milli eğitim şube müdürü olarak görevimi sürdürüyorum.  
-Çok içten ve samimi bir sohbetimiz oldu. İnşallah okuyucularımız da bu içtenliğinizi hissedeceklerdir. Beni sabırla dinleyip sorularımı cevaplandırdığınız için teşekkür ederim.  
-Bu imkânı verdiği için Hâkimiyet gazetesine ve size teşekkür ediyorum. Gazetenizin kültür ile ilgili yayınını artırmasını istiyorum. Kültürün önemi, bir şekilde her yol denenerek basın ve yayında ön plana çıkarılmalıdır. Bu ülkenin geleceği açısından çok önemlidir. Kendi kültüründen beslenmiş nesiller geleceğine güvenle bakabilirler. 
 
HAKİMİYET GAZETESİ
 
 
 


 DURAN ÇETİN İLESÖYLEŞİ


MUSTAFA KARAÇELEBİ
Ben bütün samimiyetim ile söylüyorum. İnsanların benim marifetime iltifat etmesini beklemiyorum. İltifat görmek tabii ki çok güzel bir duygu, insanı en çok mutlu eden de yaptığı şeylerin yankısının kendi kulağına kader gelmesi değil mi? Ama ben bu beklenti içinde hiç olmadım. Roman ve Hikâye yazarı olarak ben yazmadan duramam. Anlaşılması gereken nokta burası.            Ben bir ilahiyatçı ve yazar olarak kendime çok özel bir vazife yüklüyorum. Beni en çok rahatsız eden toplumumuzdaki yüz yılların birikimi olan ahlakın zamanımızda yozlaşması, bu yozlaşmaya dur diyebilmenin bir yolu olarak roman ve hikâyeciliği kendime yol yöntem olarak seçtim. Bizden önceki kuşaklar inancımızın gereği olarak var olan Ahlaki değerleri gelecek nesillere tas tamam aktarma sorumluluğunu yerine getirmek adına yazıyorum.Ben bu yolda yaptığım çalışmalar sorumluluğumu yerine getirmiş olduğumu düşünüyorum.Mustafa Karaçelebi: Sizin ailede yazar var mı? Sizin yazar olmanızda en büyük etken ne olmuştur?Duran Çetin: Söyleşiye bu soru ile girmen beni şaşırttı doğrusu. Ben aslında cebimde birkaç soruya karşılık vereceğim cevapları yazmıştım. Ama siz konuyu öyle bir noktaya getirdiniz ki, buradan sonrası gönüllü itirafa girecek gibi. Bizim ailede yazar yoktur. Ben, ailemin ilk kalem tutan ve yazarı olanım. Bu konuda beni içten içe etkileyen babam olmuştur. Bu konuyu izin verirseniz biraz açmak isterim. Küçüklüğüm köyde geçti. İki odalı mütevazı toprak damlı köy evimizde sıcak bir aile ortamında büyüdüm. Belki çok varlıklı değildik ama şimdi dönüp geriye baktığımda mutlu bir aile olduğumuzu hatırlıyorum. İki ablam ve ben uzun kış gecelerinde içinde meşe odunu yanan çıkardığı çıtırtılarla hemen ısınıverdiğimiz odun sobasının çevresinde toplanır ve çoğu zaman babamızın okuduğu kitapları dinlerdik. Babam hiç bıkmadan usanmadan bize kitap olurdu.Benim en çok hoşuma giden iki şey daha vardı. Biri odamızı aydınlatan gaz lambasının çıkardığı is ve duvarlarda meydana gelen, her an değişen gölgelerdi. Bu gölgeleri yorumlamaya bayılırdım. Bazen bu gölgeler ejderha olurlardı ve korkardım. Bir diğer çok sevdiğim uzun kış akşamlarının vaz geçilmez kuru yiyecekleri idi. Kuru üzüm başta geliyordu. Bu arada kayısı kakı, kavrulmuş leblebi ve buğday, çıtlık v.s bunlar önümüze konur bizde zamanın nasıl geçtiğini bilmeden yerdik. Annemin bize bütün bu onurlu ve gururlu kitap okuma işi yaparken hizmet etmesi beni hala çok duygulandırır. Bütün anneler öyledir zaten. Ben ailemde yazar yok dedim ama kitabı yaşayan bir aileden geldiğim için yazar olmanın ilk gerekçesi olan kitaba olan düşkünlük ailede başladı.Mustafa Karaçelebi: Nasıl bir eğitim süreci geçirdiniz?Duran Çetin: İlk Okula başlamam sorun oldu. Beş yaşında okul başladım. Babam beni okula götürdü. Okul müdürü yaşımın küçük olduğunu kayıt yapamayacağını babama anlatmış babam kayıt olması şart değil diğer çocuklar ile okula gitsin gelsin, çok hevesli demiş bu şeklide vben bir yıl okula gitmişim. Okullar kapanacağında karne dağıtılmış ve bana karne vermemişler. Ben buna çok içerlemiş ve ağlamışım. Çünkü gittiğim sınıfta en erken okumaya söken bendim. Yamaya geçmiştim. Okulda dört öğretmen görev yapıyordu. Bunlar kendi aralarında toplandılar ve bana karne vermeye karar verdiler. Böylece karne aldım. 1964 doğuluyum ve 1969 yılında ilkokula başladım.Mustafa Karaçelebi: Yazar olarak ilkyazınız çok önemli ne zaman başladınız yazmaya?Duran Çetin: Yıl 1986, fakülte bitmiş ve ben öğretmen olarak göreve başlamıştım. İdealist bir öğretmendim. Bütün hedefim öğrenci yetiştirmekti. Bu amacın başka bir alternatifi de yoktu. İlla olacaktı. Görev yerim Eskişehir Sarıcakaya İHL. İdi. Konya’dan oraya bazen kendi param ile bazen yardımlar ile topladığım kitapları okula götürdüm. Okulda okuma adına hiçbir faaliyet yoktu. Ben okuma seferberliği başlattım. Her şey yolunda giderken bazı öğretmen arkadaşlar öğrencilerin bana olan ilgisini kıskançlığa dönüştürdüler ve şikâyetler gelmeye başladı sonunda bir sıkıntılı süreç yaşadım. İşte bu dönemde ciddi olarak zulme uğradığımı hissettim. Ve Çıkış yolu olarak yazmayı kendime çözüm metodu olarak seçtim. Yazdıkça olayların akışı değişti. İşte ilkyazımda böyle başladı.Yaşadığım olaylardan da hareket ederek “Bir Adım Ötesi” 2–3 yılımı alan bir çalışma oldu. Romanın kurgusu gerçeklere dayandırılmış, samimiyetle yazılış bir romandı ama hemen yayımlanmadı. Belki böyle daha hayırlı oldu.  Ramazan ayı boyunca bir öykü kitabı bitirdim adını Bir Kucak Sevgi koydum. Ardından Güller Solmasın yazdım yayımlandı ardından il göz ağrısı kitabıma tekrar döndük. Aslında Güller Solmasın isimli çalışmam diğer öykü kitabımın devamı gibidir. Bundan sonra Bir Adım Ötesi yayımlandı.Mustafa Karaçelebi: Roman ve Öykülerinizi kurgularken hangi karakterleri seçiyorsunuz?Duran Çetin: Benim kurgularım “İyi İnsan Üzerinedir” İyi insanın nasıl yetişmesi, topluma kazandırılması, eğitim ve öğretimini roman ve hikâyelerimde işliyorum. İyi insan oluşumunu sağlayacak donanıma kişiyi sahip kılacak örnekler sunuyorum kitaplarımda. Kültürel yozlaşmanın toplumu sürüklediği yoluk uçurumundan kurtarma adına bir çaba benimkisi. Mesela: Portakal Kızım kitabımda Babaanne var. Bu kadın bir Osmanlı Anası, güngörmüş, umur görmüş bir anne. Eşinden dul kalıyor. Bir torunu var erkek. Bu toruna kendini adıyor. Torun nenesinin kıymetini önceleri kavrayamıyor. Bu arada köyden kente göç yaşanıyor şehrin çocuklarımızı bir bir yuttuğu gibi o çocuğu da yutuyor. Babaannenin bütün çabaları sonuçsuz kalıyor ve Babaanne ölüyor. Torun babaanneden kalan bütün malları satıyor. Kitaba Adını veren Portakal Kızım Kitabımızın tadı da kokusu da hoştur bundan dolayı Portakal Kızım konulmuştur. Peygamberimizin Bir Hadisinden yola çıkarak,  “Eğer bir mü’min amelide varsa ütrüccedir. Yani narenciye meyvesi gibidir hem tadı hem kokusu güzeldir.” İşte bu anlamda Portakal Kızım konulmuştur.Mustafa Karaçelebi: Birazda bu röportaja vesile olan son Öykü kitabınız Sana Bir Müjdem Var” Kitabımızın isim babasından söz edelim. Duran Çetin: Kitabımızın isim babası gazeteci yazar Ali Erkan Kavaklıdır. Kendisinin 30’a yakın kitabı var.  Öykülerinde hep bir müjde sunuyorsun okuyucuya bundan dolayı, bu kitabın adını “Sana Bir Müjdem Var” koyalım dedi bende olur dedim böylece kitabın adı konulmuş oldu. 15 öykünün yer aldığı kitabın anlatımı trajikomik, duygusal öykülerden oluşuyor. Ben romanı bir zaman diliminde yazarım. Yazmak zorundayım. Öyküler öyle değil. Günübirlik öykü yazdığım olur. Ben yazarken çok özel sakin sessiz bir yer arama telaşında olmam. Yazarken herkesin ortasında da olsam. Kendimi romanın veya hikâyenin akışına dalar. Yakınımda olup bitenleri dahi duymam.Mustafa Karaçelebi: Kitap basımı ile ilgili bir sorun yoktur sanırım Bu kitabı İstanbul Beka yayınlarından bastırmışın. Konya’da bu işi yapacak Kitapçı yok mudur?Duran Çetin: Romancılık ağır kültür işçiliğidir. Birde buna kitapçıların duyarsızlığı eklenince yazar yazarlığın ötesinde kapı kapı dolaşan kitabının çıkması için mücadele eden kişi oluyor. Mesela ben 7. Kitabını yayımlamış biri olarak, halen bu sıkıntıları yaşamaktayım. Konyalı bir yazar olmam sebebi ile kitaplarımın Konya kitapçılarında bulunması en güzel ödül olacak iken maalesef İstanbul’daki basım firmasından almak zorundalar. İşte beni üzen noktalardan biri burasıdır.Mustafa Karaçelebi: Orhan Pamuk ile meslektaş olmanız ve onun Nobel edebiyat ödülüne layık görülmesini nasıl buyuyorsunuz? Duran Çetin: Orhan Pamuk çok popülaritesi olan birisi. Ben bu durumu yazdıklarıyla değil, tamamen politik mülahazalarla ön plan çıkarıldığını ve gündemde tutulduğunu düşünüyorum. Zira Orhan Pamuk’un birçok eserini okudum. Orhan Pamuk’un bir Türk gibi düşünmekten uzak konuşmaları Nobel ödülünü almasında etkili olmuştur. Ermenilerle ilgili söylediği sözler Avrupalılara büyük bir sevinç yaşatmıştır. Bu sevinçlerini ödüllendirerek paylaşmayı uygun bulmuşlardır. Fransa’nın Ermeniler lehinde aldığı kararla nerdeyse eş zamanlı olarak Orhan Pamuk ödüllendirilmiştir. Geçmişini hiçe sayarak, ya da küçümseyerek alınmış bir ödül. Politik bir ödüldür. Ödüllü olmak için bunları yapmaya değer mi, bilmiyorum.Mustafa Karaçelebi: Duran Çetin kimdir?Duran çetin: Duran Çetin Benim ya! Adnan Hadiye Sürmegöz İlk Öğretim Okulunda öğretmen olarak görev yapmaktayım. Konya’nın Çumra ilçesine bağlı Apasaraycık köyünde 1964 yılında doğdum. İlkokulu köyünde, orta öğrenimini Çumra’da tamamladım. Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinden 1986 yılında mezun oldum. Aynı yıl Eskişehir’e bağlı Sarıcakaya ilçesinde başladığı öğretmenliğe, Turhal, Kulu ve Çumra’da uzun yıllar de­vam ettim. Hâlen Konya’da öğretmen­liğini sürdürmekteyim. Evli ve iki çocuk babasıyım yazar, öykü ve roman çalış­malarım devam etmektedir. Yayımlanan eserlerimin listesi budur.www.durancetin.com   E-mail: durancetin@hotmail.com Yayımlanmış eserleri: 1. Bir Kucak Sevgi (Hikâye)-Enes Kitap Sarayı-2. Güller Solmasın (Hi­kâye) -Kitap Dünyası Yay-3. Bir Adım Ötesi  (Roman) –Beka Yayınları-4. Kırmızı Kardelenler (Hikâye) –Beka Yayınları-5. Yolun Sonu  (Roman) –Beka Yayınları-6. Portakal Kızım (Roman) –Beka Yayınları-7. Sana Bir Müjdem Var (Hikâye) –Beka Yayınları-Mustafa Karaçelebi: Röportajımız burada bitiyor son söyleyeceğiniz bir mesajınız var mı?Duran Çetin: Ben başta Hâkimiyet Gazetesine ve onun çok kıymetli yazı işleri müdürü Mehmet Ali Köseoğlu’na çok teşekkür ederim. Siz Mustafa Bey, sizin edebiyat ve kültürümüze olan hassasiyetiniz için teşekkürü hak ediyorsunuz. Bir de “zamankazan” google gurubunuza yazılarıma gösterdikleri ilgi dolayısı ile teşekkür etmek istiyorum. Çok sağ olun esenlikle kalın. 
 
 
 


 

DURAN ÇETİN'LE SÖYLEŞİ

  Duran Çetin Konya'da yaşıyor. Hikâyeler ve romanlar yayınlıyor. Tamamı Beka Yayınları'ndan çıkmış eserlerinin sayısı sekiz. Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Yolun Sonu, Güller Solmasın, Portakal Kızım, Gözlerdeki Mutluluk, Kırmızı Kardelenler, Bir Adım Ötesi. Duran Çetin'le eserleri üzerine konuştuk.

-Duran Çetin'in edebiyata girişi, daha doğrusu yazmaya ve okumaya girişi nasıl oldu? 2000 yılında ilk kitabınızı yayınladığınıza göre ve 1964 doğumlu olduğunuza göre, eserlerinizi yayınlamak için uzun süre beklemiş olmalısınız.
-Okumaya girişi ile yazmaya girişimi ayırmak lazım. Zira okumaya okumayı öğrenince başladım. Ortaokul ve Lise yıllarında bazı öğretmenlerimizin teşviki ile kitap almaya, kitap okumaya başladım. Bu okuma, hızını artırarak üniversite yıllarında zirve yaptı. Öğretmenliğe başladığım yıllarda da hızını kesmedi. Okudukça yazma isteği uyandı bende. Yazmayı çok tasarladım ama başlamanın zorluğunu siz de takdir edersiniz. İlk yazılarıma gazete köşesi ile başladım. Yıl 1987 idi. Sonraki yıllarda mütemadiyen değişik illerde değişik gazetelerde köşe yazmaya devam ettim. Elan da devam ettiriyorum. Kitap yazmaya, öykü ve roman yazmaya başlamam da aslında aynı yıllara tekabül ediyor. Zira kendimi yazmaya zorlamadan daha ziyade bazı olaylar benim yazmam gerektiğini bana fısıldadı, hatta beni mecbur etti. Ben de yaşadıklarımın tesiri ile bismillah deyip elime kalemi aldım. Yaşadığım olayları, çektiğim sıkıntıları yazarak rahatladım, kalemime söylettim, diyebilirim. İlk yazdığım kitap bir romandı. Roman denemesi de denebilirdi. Yayınlanması için bir hayli bekledi, dinlendi, beklemekten yorulmaya başladığını düşündüğünde yayınlanma imkânı buldu. Tabi yıl 2003'tü.
-Edebiyata, yazıya bakışınızın "mesaj"a dayalı olduğunu düşünüyorum. Bu sizin yazmaya başlarken öngördüğünüz bir şey miydi? Edebiyat-mesaj ilişkisi üzerine neler söyleyeceksiniz?
-Düşüncenizde haklı olduğunuz taraf var. Aslında yazmaya başlarken illa ki şu mesajı vermeliyim gibi bir peşin kanaat söz konusu değil ama genel itibarı ile yazdıklarımın bir yere dayanması gerektiği düşüncesinden de uzak kalamıyorum. "Hayır" söylemeyi, "iyi insan" olmak uğrunda yapılması gerekenleri yazmaktan hoşnut olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İnsanın başıboş yaratılmadığını, sorumluluklarının olduğunu, sorumluluklarını yerine getirirken hayatın gerçekliğinden uzaklaşmadan, yaratılış gayesi doğrultusunda yaşamanın da bir hedef olduğunu hatırlatmak, güzellikleri unutturmamak, hatalı davranışlarının nelere mal olduğunu göstermenin gerekliliği ve bunun yapılmasının görev olduğunu düşünerek böyle bir tercihim söz konusu. Herkesin bu şekilde yazması gerekmiyor. Bunun da edebiyatımızın ayrı bir güzelliği, ayrı bir zenginliği olarak görüyorum. Mesaj derdi/kaygısı taşımadan da yazılar kaleme alınır. Yeri geldiğinde de mesaj da olabilir. Mesaj kaygısı taşımamak ne kadar tabii ise bu kaygıyı taşımak da o kadar tabiidir.
-Buradan hareketle yazdıklarınızı çocuk edebiyatı bağlamında da düşünebilir miyiz? En azından onlara da yönelmiş olduğunuzu söyleyebilir miyiz?
-Elbette. Benim bu konuda çalışmalarım söz konusu. Çocukların dilinden anlamak, onların düşüncelerini yakalayabilmek önemlidir. Çocuk edebiyatı ile ilgili çalışmalarım devam ediyor. Onların günümüzde zor durumda olduklarını biliyorum. Onların "bizi biz yapan değerleri" öğrenmesi, duyması ve yaşaması çok önemlidir. Kendi kültürümüzü, örf ve adetlerimizi öğrenmesi geleceğimiz açısından önemlidir. Bu önemi hiçbir zaman geri plana bırakamayız. Buna hakkımız da yok sanırım. Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın öykü kitaplarım çocuklar içindi. Yeni bir çocuk romanı üzerinde çalışıyorum. Çocuk öykülerine devam etmeyi düşünüyorum. Piyasaya çıkmamış masallarım da hazır. Resimlenmiş şekilde çocuklarımızın eline ulaşacağı zamanı bekliyor.
-Edebiyat dergilerinde fazlaca görünmediğinizi sanıyorum. Bu bir tercih miydi? Edebiyat dergilerinin genelde yazarlığa giden yolda bir "okul" olduğu düşünülür. Elbette ki yazar, başka yollarla da kendini "inşa" edebilir. Bu noktada siz neler diyeceksiniz?
-Edebiyat dergilerinin bir okul oluşu görüşünüze kesinlikle katılıyorum. Bu yolda edebiyat ve edebiyatçılara önemli katkıları olmuştur. Olmaya da devam edeceği düşüncesine de sahibim. Benim böyle bir yol izlememiş olmam doğrudur. Ben öykülerimin hepsini gazetelerde tefrika ettim. Onun üzerinden tekrar çalıştım. Ben öykülerimi "edebistan.com" ve daha farklı edebiyat sitelerinde yayınladım ve yayınlamaya devam ediyorum. Ayrıca Edebiyat Otağı ve Berceste dergilerinde de öykülerim yayımlanıyor.
-Roman ve öykülerinizde kırsal kesimin insanlarının ağırlıklı olarak işlendiğini görüyoruz. Bunun sebebi nedir? Yaşadığımız çağın ruhunun şehirlerde yaşadığı düşünülürse, sizinki bir "kaçış" olarak düşünülebilir mi?
-Belki yazı da bir kaçış. Yazının arkasına gizlenmek, söyleyemediklerinizi söyletmek, düşüncelerinizi onunla ifşa etmek, gerçek hayatı yazılarla yüzleştirmek de kaçıştır.
Kırsal kesim insanları var öykülerde, roman kahramanlarımın bir kısmı da kırsal kökenli. Belki de kendimin de kırsal kökenli olmamdan kaynaklanıyordur. Ama şimdi şehirde yaşıyorum. Şehri soluyorum. Şehri kokluyor, şehri adımlıyorum. Çağın ruhunun şehirlerde yaşadığını söylüyorsunuz. Öykülerimin ve romanlarımın mekânlarının çoğunluğu şehirlerdir, zamanlar şehirde solunarak geçiyor. Kahramanlar da şehirli ve şehirde geçiyor. "Portakal Kızım" şehrin çıkmazlarını, büyük şehrin sıkıntılarını ve yozlaşmalarını göz önüne seriyor.
-Duran Çetin'in odaklandığı konular/noktalar nelerdir?
-Benim için önemli olan öğretici olması. Yani okuyucuya bir şeyler verebilmek. Sadece yazmak için yazmak benim için geçerli değil. Yazıyorsam faydalı olmayı amaçlamam gerekir. Gerekirse açık bir şekilde çıkarılması gereken dersi yazmaktan da kaçınmam. Dedim ya maksadım faydalı olmak. O zaman bu işi faydalı olma esasına oturtmalıyım. Bunu da yaptığımı zannediyorum. Toplumun içinde bulunduğu ahlaki yozlaşma beni çok rahatsız ediyor. Bunun önlenmesinde katkım olursa kendimi bahtiyar addedeceğim. Ana baba hakkından tutunda komşu ilişkilerine kadar. Toplumun özlediği güzellikleri öykülerle genç ve çocuklarımıza aktarabilmek, onlara yön vermek. Bizi biz yapan değerleri öğretmek, anne ve babalara yardımcı olmak düşüncesiyle yazmaya çalışıyorum.
-Sizi yazmaya götüren şeyler nelerdir? İnsanı "yazdıran" şey nedir?
-Anadolu'nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza döneceğiniz hikâyeler. Gerçek yaşam öyküleri tercihimdir. Hatasıyla sevabıyla yalın bir şekilde ve herkesin okuyacağı, anlayacağı ve kendinden bir şey bulacağı. hatta çocuklarımız için yazdığım öykülerde ders verici ve hataların tekrarını önleyici duygularım ön planda oluyor. Anadolu'nun sıcacık sesi olabilmektir gayretimiz. Her kesimden insanımızın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini işleyerek, okuyucuyla bütünleştirme düşüncesiyle öykü ve romanlarımı yazmaya ve yayımlamaya devam ediyorum. Aslında insanlara faydalı olmak için yazıyorum.
-Türk ve dünya edebiyatında, sizi besleyen, sizi etkileyen, sizin kendinize örnek aldığınız yazarlar kimler?
-Yazar olarak, pek çok isimden yararlandım, beslendim. Kendi yerli yazarlarımızdan Batı Edebiyatından herkesin üzerinde ittifak ettiği bazı isimler. Yazmadaki tekniği açısından özellikle üzerinde durarak okuduklarım var. Roman; hikâye, şiir, başarı, eğitim, bilgi ve araştırma kitapları. Kur'an, Hadis, Mesnevi. Mehmet Akif, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Bediüzzaman, Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Goethe, Balzac, Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Refik Halit, Sabahattin Ali. Ayrıca roman noktasında Ali Erkan Kavaklı'yı da zikretmem gerekiyor.
-Konya'da yaşamak sizin için ne anlama geliyor? Neler kazandırıyor size? Ya da belki neler kaybettiriyor? Mevlana ile aynı şehirde olmak veya. Sizde ne gibi duygulara sebep oluyor?
-Konya'da olmak bana bir şey kaybettirmiyor. Aksine çok şey kazandırıyor. Eğer kitap dünyasının kalbi açısından Konya'yı taşra olarak kastediyorsanız; günümüzün teknolojisi ile bunun aşılması çok kolay. Yok kültürel etkinlikler açısından değerlendirirseniz; Büyükşehirlerin hepsinden belki de daha çoğu Konya'da yapılıyor. Konya tarihten getirdiği kültür başkentliği özelliğini üzerinde taşıyor. Soluduğumuz hava bile bize etki ediyor. Yanı başımızdaki Mevlana, Şems, Sadrettin Konevi ve umulduğundan fazla yazarının olduğu bir şehirde zorluk çekilmesi düşünülemez. Ben Konya'nın benim için iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum. Mevlana tüm insanlığa mesaj verdiği gibi bizi de bu yönde etkiliyor. Onun sözleri, Mesnevisi, manevi havası.
(EDEBİYAT OTAĞI, ARALIK 2007)

Kaynak: Edebistan.com

 
 
 


  Gönülleri Toprak GibiydiYeni Şafak KİTAP(2 Temmuz 2008 Çarşamba Sayı: 31) Abdullah Harmancı 

 Duran Çetin Konya’da yaşıyor. Hikâyeler ve romanlar yazıyor. Beka Yayınlarından çıkmış Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Yolun Sonu, Güller Solmasın, Portakal Kızım, Gözlerdeki Mutluluk, Kırmızı Kardelenler, Bir Adım Ötesi… gibi kitaplarına 2008’de bir yenisini ekledi: Toprak Gönüllüler… Yazarla son romanı üzerine konuştuk.

  “Toprak Gönüllüler” ne anlatıyor? Daha doğrusu “Toprak Gönüllüler”i yazarken neler düşündünüz? Neler hissettiniz? Neyi amaçladınız?Çok şey düşündüm. Farklı, yaşanmış bir öyküydü beni yola çıkaran. İnsanımızdı, garibanlıktı, yoksulluktu, cahillikti, ilgisizlikti…  Yazarken hissettiklerimi anlatmak kolay değil. Bir süre geçince artık roman kahramanı gibi davranmaya, düşünmeye, duygulanmaya başladım. Bazı bölümlerde duygularımı gizlemedim. Olduğu şekliyle yansıttım. Gerektiğinde ağlamaktan çekinmedim. Çünkü onlar bu olayları yaşamışlardı. Bu olaylar onları olgunlaştırmış, gönülleri kocaman olmuş, kocaman yüreklerine bütün olumsuzlukları gömmüşler ve bu sıkıntılı anlarında bile toprak kadar geniş, toprak kadar kabul edici, toprak kadar mütevazı olmasını bilmişlerdi…Toprak Gönüllüler, Almanya’ya giden ve kendi kimliklerin kaybeden Zekileri, benlik ve kimliklerini koruyan ve dindar birer insan olarak dönen Anadolu insanımızı hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını konuşturuyor. Kitaplarınızda okurlara mesaj verme kaygısı çok belirgin. Edebiyatı anlayışınız bu noktadan mı neşet ediyor? Düşüncenizde haklı olduğunuz taraf var. Aslında yazmaya başlarken illa ki şu mesajı vermeliyim gibi bir peşin kanaat söz konusu değil, ama genel itibarı ile yazdıklarımın bir yere dayanması gerektiği düşüncesinden de uzak kalamıyorum. “Hayır” söylemeyi, “iyi insan” olmak uğrunda yapılması gerekenleri yazmaktan hoşnut olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.. Mesaj kaygısı taşımamak ne kadar tabii ise bu kaygıyı taşımak da o kadar tabiidir. Yazarın mesaj verme kaygısının, eserin edebi seviyesini olumsuz yönde etkilediğine dair genel bir kanaat vardır. Siz böyle düşünmüyor musunuz?Sırf mesaj vermek için yazılar kaleme alındığında bu düşüncenizin doğruluğu düşünülebilir. Ama yazarken kendiliğinden oluşmuş olanların bu edebi seviyeyi düşürmesi mümkün değil. Nitekim dünya edebiyatında, klasiklerde bunun çok sayıda örneği de mevcut. Yerinde kullanıldığında olumsuz bir etki söz konusu olamaz. Aksine bazen güzelliği güzellikle sırlamak gibi bir şey olur.

Victor Hugo, Sefiller’inde kötü adam Jan Valjan’ın başpiskoposun etkisiyle iyi adam oluşunu anlatır. Dostoyevski, Suç ve Ceza’da günah işleyen Raskolnikov’un vicdan azabını ve sonunda vicdanının sesine kulak vererek itirafını anlatır. İnsan Ne ile Yaşar isimli eserinde Tolstoy, yine iyi insanları, iyiliği ve iyi olma vurgusunu yaparak hikâyesini anlatır.

 Kahramanlarınız genellikle “iyi” kişiler olması, “kötü”lüklerden uzak duruyor olmaları, sizin bilinçli bir tercihiniz mi?

Tamamen böyledir demek mümkün değil. Hayat iyi ve kötü sarmalında geçiyor. Bunun için iyilerle kötüleri birlikte anlatıyorum. Kötülüklerden bahsetmeden sadece iyi ve iyilikten bahsetmek ortada kalacaktır. Vurgumuz “iyi insan” üzerine olduğunu kabul ediyorum. Bilinçli olarak belki de bunu yapıyorum. Yazıdaki amacımı, hedefimi, yönümü ortaya koymak belki de. Mesela Portakal Kızım romanımda bir gelin var, eşi var kötülüğün en acıtıcı yönünü temsil ediyor. Kaynana güzelliği, iyiliği ortaya koyuyor. Toprak Gönüllüler romanımda aynı durum söz konusu: Zeki ve eşi Makbule var insani duyguları sınır tanımaksızın zorlayacak kadar kötülük içinde. Ama Hanife var, Celal var, iyi ve güzeli temsil eden. Yani kötü ve kötülükler de işleniyor kitaplarımda ama iyi ve güzel önceleniyor.

Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi

 
 
 




 SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜ İSTEKLERİNİZ İÇİN: 05055470464

Noyan_Yılmaz Yılmaz Haber Kültür YENİ
Mustafa Şahin Edebiyat Ufku YENİ 
Hatice Saka Yeni Şafak Gazetesi YENİ
Mehmet Ali Köseoğlu (Memelket Dergi)


ABDULLAH HARMANCI (YENİŞAFAK GAZETESİ 2 TEMMUZ 2008)

ABDULLAH HARMANCI (EDEBİYAT OTAĞI, ARALIK 2007)

MUSTAFA KARAÇELEBİ (HAKİMİYET GAZETESİ)

MEHMET ALİ KÖSEOĞLU (HAKİMİYET GAZETESİ)

FERHAT BÖGE (MERHABA GAZETESİ)



SOSYAL BİLİMLER LİSESİ ÖĞRENCİLERİ

MAREŞAL MUSTAFA KEMAL İO ÖĞRENCİLERİ

ÇİSE DERGİSİ
 
 
 


 

        TOPRAK GÖNÜLLÜLER
                Roman
Yayın Yılı: 2008
İthal Kağıt
280 sayfa
13,5x21 cm
Karton Kapak
Dili: TÜRKÇE

Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar.
Duran Çetin bu toprağın insanını, inanç ve kültürüyle birlikte hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını roman ve hikâye kahramanı olarak anlatıyor. Heyecan ve zevkle okunabilecek eserler kaleme alıyor. Başarılı bir yazar.
Toprak Gönüllüler, tecrübeli bir yazarın sağlam bir kurgu ve sade bir dille kaleme aldığı güzel bir eser. Ali Erkan Kavaklı
            

Toprak Gönüllüler
Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci-Yazar)
 
Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar.
Toprak Gönüllüler romanında ve öteki eserlerinde Anadolu’nun bağrı yanık, dertli, çileli insanlarını anlatıyor Duran Çetin. Gerçekçi bir yazar. Eserlerinin konusunu gerçek hayattan seçiyor.
Yanı başımızdaki insanların hayatlarını, duygularını, hislerini, maceralarını hikâye ediyor. Hayata ayna tutuyor, Anadolu’nun sıcacık sesi olmaya çalışıyor. İnsanımızın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini hikâyeleştiriyor. Okuyucuları ve kahramanları ile bütünleşen bir yazar Duran Çetin. Öykü ve romanlarında anlattığı insanların komşusu, akrabası, dostu. İyi tanıdığı insanları ve iyi tanıdığı bir hayat anlatıyor. Toprak Gönüllüler romanını okurken köyüme gittim. Hanifeleri, Raziyeleri, Ünzüleleri ve onların çileli hayatlarını gözümün önüne getirdim. Almanya’ya giden ve kendi kimliklerin kaybeden Zekileri, benlik ve kimliklerini koruyan ve dindar birer Müslüman olarak geri dönen insanımızı düşündüm. Duran Çetin bu toprağın insanını, inanç ve kültürüyle birlikte hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını roman ve hikâye kahramanı olarak anlatıyor. Heyecan ve zevkle okunabilecek eserler kaleme alıyor. Başarılı bir yazar. Toprak Gönüllüler, tecrübeli bir yazarın sağlam bir kurgu ve sade bir dille kaleme aldığı güzel bir eser.

                     Toprak Gönüllüler
Hüzeyme Yeşim Koçak (Yazar)
 Genelde, kentlerin boğucu atmosferinden kurtulamamış; bireyselliğin dar kalıplarına mahbesine sıkışmış; karanlık,  kurtuluşsuz, soluksuz, yorgun hikâyeler okuyoruz son zamanların edebiyat ürünlerinde.Fakat bu çemberi kıran kitaplar da yok değil. “Toprak Gönüllüler” gibi… Duran Çetin, son romanında bakışını taşra insanına çeviriyor. Yazının Devamı İçin...



                            Duran Çetin Beyin Toprak Gönüllüler Romanı

Nurten Selma Çevikoğlu (Yazar)
     Yazar Duran ÇETİN Bey, en son yazdığı ‘Toprak Gönüllüler’ isimli romanında, hayatın tüm zorluklarıyla göğüs göğüse gelen kahramanlarını inançlarıyla, mânevi birikimleriyle ayakta kalabildiklerini güzel bir üslupla bizlere takdim ediyor. Yazının Devamı İçin...
                             Toprak Gönüllüler

Dr. Muammer Ulutürk (Hakimiyet Gazetesi, 21 Temmuz 2008)     
“Toprak Gönüllüler”, Duran Çetin’in yayımlanmış dokuzuncu kitabı. Bu toprakların, hayat öyküleri çok da parlak olmayan insanını anlaşılır bir dil ile kaleme alan yazar, okuyucusuna yaşanmış olaylar örgüsüyle ulaşmış. 
          Şehirde yahut taşrada yaşayan sıradan insanımızın kendini görebileceği bir roman Toprak Gönüllüler. Yazının Devamı İçin...


                      Toprak Gönüllüler
Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci-Yazar)
 
Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar. 
Toprak Gönüllüler romanında ve öteki eserlerinde Anadolu’nun bağrı yanık, dertli, çileli insanlarını anlatıyor Duran Çetin. Gerçekçi bir yazar. Eserlerinin konusunu gerçek hayattan seçiyor. Yazının Devamı İçin... 
 


 

        TOPRAK GÖNÜLLÜLER
                Roman
Yayın Yılı: 2008
İthal Kağıt
280 sayfa
13,5x21 cm
Karton Kapak
Dili: TÜRKÇE

Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar.
Duran Çetin bu toprağın insanını, inanç ve kültürüyle birlikte hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını roman ve hikâye kahramanı olarak anlatıyor. Heyecan ve zevkle okunabilecek eserler kaleme alıyor. Başarılı bir yazar.
Toprak Gönüllüler, tecrübeli bir yazarın sağlam bir kurgu ve sade bir dille kaleme aldığı güzel bir eser. Ali Erkan Kavaklı
 Toprak Gönüllüler
Dr. Muammer Ulutürk (Hakimiyet Gazetesi, 21 Temmuz 2008)  
   
          “Toprak Gönüllüler”, Duran Çetin’in yayımlanmış dokuzuncu kitabı. Bu toprakların, hayat öyküleri çok da parlak olmayan insanını anlaşılır bir dil ile kaleme alan yazar, okuyucusuna yaşanmış olaylar örgüsüyle ulaşmış. Şehirde yahut taşrada yaşayan sıradan insanımızın kendini görebileceği bir roman Toprak Gönüllüler.
Eserlerinde iyi insan olmanın hayırlı akıbetine vurgular yapmayı özellikle seçtiğini düşündüğümüz yazar, bu romanında köy kızı Hanife’nin hayatla mücadelesini anlatırken dini hassasiyetin gerekliliğini önceleyen sahneler sunmuş. Üstelik romanın kahramanları yanı başımızdakiler. Karaman’a, Konya’ya, Mevlana’ya akraba, onun tanıdıkları, bizim yahut sizin de bildiğiniz, yaşamak ve geçinmek derdinde, kanaatkâr, yalın ancak problemlerine çözüm üretmeyi başarabilmiş kimseler.  Kullandığı sade ve akıcı dil, roman okuyucusunun alışık olduğu cinsten türlü karmaşık olaylar ve sahnelerin ağır, bulanık tasvirleri arasında kaybolup gitmesini engelliyor. Kahramanlar arasında cereyan eden konuşmalarda anlatılmak isteneni anlaşılmaz kılacak, mekân ve zamanı birbirinden koparacak sahneler yer almıyor romanda. Bol grenli ve gizemli siyah beyaz fotoğraf karelerinden fırlamış görüntüler yok romanda.  Karşı tarafa mesaj vermeyi roman boyunca ısrarla sürdüren yazarın bu eğilimini eğitimci tarafıyla ilişkilendirmek mümkün. Böylece siz, sanatın hayat için ancak bir vasıta olduğunu savunan kanaate ram olmuş bir yazar yakalamakla kalmıyor, hikmetin başının Allah korkusu ile kaim olduğuna kendinizi bir kez daha inandırmış oluyorsunuz anlattıklarıyla. Yazar, bu romanı hakkında yaptığı bir söyleşide; “Kitaplarınızda mesaj verme kaygısı çok belirgin. Edebiyat anlayışınız bu noktadan mı neşet ediyor?
sorusuna: “Düşüncenizde haklı olduğunuz taraf var. Aslında yazmaya başlarken illa ki şu mesajı vermeliyim gibi bir peşin kanaat söz konusu değil, ama genel itibarı ile yazdıklarımın bir yere dayanması gerektiği düşüncesinden de uzak kalamıyorum. “Hayır” söylemeyi, “iyi insan” olmak uğrunda yapılması gerekenleri yazmaktan hoşnut olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Mesaj kaygısı taşımamak ne kadar tabii ise bu kaygıyı taşımak da o kadar tabiidir.” cevabını vererek aldığı eğitimi, hayat tarzını ve ne için yazdığını böylece ortaya koymuş. (Söyleşi: Abdullah Harmancı, Gönülleri Toprak Gibiydi). Toplumsal sorumluluğun kendi zaviyesinden yansıyan yönünü tarif etmiş değerli yazar. 
Romanda dikkat çeken detaylardan biri kahramanlara modellik eden şahıslar. Zamanın çoğu yazar ve sinema yönetmenleri tarafından sahtekârlık libası giydirilmiş hoca ve hoca adayı modelinin yerinde, Hanife ve çevresindekilere dini doğru kaynaklardan doğru yaklaşımlarla aktaran aklı başında adamlar hayırlı akıbetin yolunu göstermekle meşguller. Hoca Dayı ile müstakbel ilahiyatçı Celal böyleler söz gelimi. Okuyucu kendi zâviyesinden elbette başka detaylar bulacaktır. Olup bitenlere sabrı kuşanarak bir yol bulunabileceğini sıkça dile getiren konuşmalara bakarak, bu romanın esas vurgusunun sabır olduğunu söylemek mümkün.  Okurken duygulanacağınız, kahramanlarını ibretle izleyip kendinize göre onlara yol tarifleri yapmak telaşına bile düşeceğinizi düşündüğüm Toprak Gönüllüler, gönlü toprak gibi bir yazarın ürünü. Ben özellikle yetişme çağındaki gençlere tavsiye ediyorum. “Bu memlekette hayatı boyunca dokuz kitap okumamış milyonlara bakarak…” cümlemi tekrar etmekten rahatsızlık duymuyorum yine. Dokuz eserini dokuz çınar gibi gördüğüm sevgili Duran Çetin’in asil çabasını yürekten kutluyorum. Beka yayınları, İstanbul 2008
 

                                        Toprak Gönüllüler
Hüzeyme Yeşim Koçak (Yazar)
 Genelde, kentlerin boğucu atmosferinden kurtulamamış; bireyselliğin dar kalıplarına mahbesine sıkışmış; karanlık,  kurtuluşsuz, soluksuz, yorgun hikâyeler okuyoruz son zamanların edebiyat ürünlerinde.Fakat bu çemberi kıran kitaplar da yok değil. “Toprak Gönüllüler” gibi… Duran Çetin, son romanında bakışını taşra insanına çeviriyor. Yazının Devamı İçin...



                            Duran Çetin Beyin Toprak Gönüllüler Romanı

Nurten Selma Çevikoğlu (Yazar)
     Yazar Duran ÇETİN Bey, en son yazdığı ‘Toprak Gönüllüler’ isimli romanında, hayatın tüm zorluklarıyla göğüs göğüse gelen kahramanlarını inançlarıyla, mânevi birikimleriyle ayakta kalabildiklerini güzel bir üslupla bizlere takdim ediyor. Yazının Devamı İçin...
                             Toprak Gönüllüler

Dr. Muammer Ulutürk (Hakimiyet Gazetesi, 21 Temmuz 2008)     
“Toprak Gönüllüler”, Duran Çetin’in yayımlanmış dokuzuncu kitabı. Bu toprakların, hayat öyküleri çok da parlak olmayan insanını anlaşılır bir dil ile kaleme alan yazar, okuyucusuna yaşanmış olaylar örgüsüyle ulaşmış. 
 Şehirde yahut taşrada yaşayan sıradan insanımızın kendini görebileceği bir roman Toprak Gönüllüler. Yazının Devamı İçin...


                      Toprak Gönüllüler
Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci-Yazar)
 
Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar. 
Toprak Gönüllüler romanında ve öteki eserlerinde Anadolu’nun bağrı yanık, dertli, çileli insanlarını anlatıyor Duran Çetin. Gerçekçi bir yazar. Eserlerinin konusunu gerçek hayattan seçiyor. Yazının Devamı İçin... 
 


 

        TOPRAK GÖNÜLLÜLER
                Roman
Yayın Yılı: 2008
İthal Kağıt
280 sayfa
13,5x21 cm
Karton Kapak
Dili: TÜRKÇE

Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar.
Duran Çetin bu toprağın insanını, inanç ve kültürüyle birlikte hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını roman ve hikâye kahramanı olarak anlatıyor. Heyecan ve zevkle okunabilecek eserler kaleme alıyor. Başarılı bir yazar.
Toprak Gönüllüler, tecrübeli bir yazarın sağlam bir kurgu ve sade bir dille kaleme aldığı güzel bir eser. Ali Erkan Kavaklı

Duran Çetin Beyin Toprak Gönüllüler Romanı
Nurten Selma Çevikoğlu (Yazar)
İçinde yaşadığımız dünya âleminde insanın başına neler gelmiyor ki. Acılar, üzüntüler, sıkıntılar, problemlerin yanı sıra iyilikler, güzellikler, sevinçler, mutluluklar. İnsan bu. Her çeşidiyle muhatap. Onlarla yaşıyor iç içe. İnsanoğlu hayatta diri kalabilmenin mücâdelesini veriyor. İnsanın kendi iç dünyasının esintileri bir yana bir de dış dünyanın menfi ve müspet esintileri etkiliyor onu. Bazen böyle etkileşimle insan âdeta savruluyor. Bu savruluşlardan zarar görmeyen insanlar iç dinamizmi oturmuş insanlar oluyor. Fakat ne yazık ki iç dinamizmi oturmamış insanlar dünyanın acımasız dönen hayat çarkının acımasız dişlilerine takılarak eriyip, kaybolup gidiyorlar. Hayatın içinde kaybolmadan, erimeden devam edebilmek ancak mânevi donanımla mümkün.İşte yazar Duran ÇETİN Bey, en son yazdığı ‘Toprak Gönüllüler’ isimli romanında, hayatın tüm zorluklarıyla göğüs göğüse gelen kahramanlarını inançlarıyla, mânevi birikimleriyle ayakta kalabildiklerini güzel bir üslupla bizlere takdim ediyor. Romanın kahramanlarının başına gelen sıkıntılar ve problemler hayatın içinden hep yaşanan bilinen gerçekler. Hayâli, ütopik şeyler değil. Duran Bey bizzat hayatın kendisini yazmış. Hatta okurken öyle sevecen ve samimi bir hava sezinliyorsunuz ki kendinizi olayların içinde buluveriyorsunuz. Sâde, mütevâzi, akıcı, yalın bir yazı tarzı var kitapta. Olaylar sizi de sarıyor. Sanki siz de o aileden birisiniz. Ya da o aile sizin komşunuz, yanı başınızdaki biri gibi. Doğrusu çok uzun zamandır roman okumuyordum. Duran Beyin ‘Toprak Gönüllüler’ kitabını bir çırpıda okudum. Eline sağlık, gönlüne sağlık. Daha nice güzel çalışmalar çıkarsın inşallah diye kendisine gönülden dualar ediyoruz.Duran Beyin bu dokuzuncu romanı. Eserlerinin hepsi de Beka Yayıncılıktan çıkmış. Arı, duru, sâde, mütevâzi bir yazım tarzı var. Fazlalık ve abartıdan uzak. Yazdıklarını sıkmadan, bunaltmadan okutturuyor. Aynı zamanda sürükleyici ve akıcı bir üslubuyla sizi öyle bir âleme götürüyor ki zaman ne çabuk akmış anlamıyorsunuz. Ayrıca olaylara sizde iştirak ediyorsunuz âdeta. Bunu başarmak kolay değildir.‘Toprak Gönüllüler’ Anadolu’nun güzel gönüllü insanlarının dramı. Şu an bile etrafımıza baksak böylesi olayları çok rahatlıkla görebiliriz. Hatta karşılaştığımız insanların her birinin hayatı ayrı bir hikâyedir. Ben kendi mesleğim gereği hayatını romanlaştırabileceğim o kadar çok insan tanıyorum ki. ‘Benim hayatım roman’ diyen o kadar çok insan var ki. Benim toplumumun insanı dertli ve çilelidir. Dertlerini zevk edinenlerin sayısı az değildir. Sevinçli ve mutlu günlerin yanında üzüntü ve sıkıntılar da elbette bizim içindir. Önemli olan onlara bakış tarzımız. Olaylara müspet çerçevelerde bakmak faydalı bir bakış tarzıdır. Yoksa hayatın acı gerçekleri insanları çok çabuk harcayabiliyor.Duran Beyin kitabında en beğendiğim husus, hayatın problemlerine bakarken çaktırmadan olayları ayet ve hadisler ışığında bir değerlendirmeyle sunması. Yerinde verdiği İslam tarihinden misallerle âdeta problemlerin nasıl yorumlanması gerektiğine dâir müspet değerlendirmelerini net bir biçimde önümüze sunuyor. Son derece yapıcı fikirleri ve değerli bilgileri ustalıkla işliyor. Nakış nakış gönül âleminizi dolduruyor. Mâneviyatsız insanların düştükleri acı manzaraları gözler önüne seriyor. İlimsiz, bilgisiz, ruhsuz, sevgisiz insanların kökleri temiz bile olsa nasıl kayabileceklerini işliyor. Neticesinde kurtuluşun müspet bilgilerini de gösteriyor.Gerçekten kendisini tebrik ediyoruz.

 
                                        Toprak Gönüllüler
Hüzeyme Yeşim Koçak (Yazar)
 Genelde, kentlerin boğucu atmosferinden kurtulamamış; bireyselliğin dar kalıplarına mahbesine sıkışmış; karanlık,  kurtuluşsuz, soluksuz, yorgun hikâyeler okuyoruz son zamanların edebiyat ürünlerinde.Fakat bu çemberi kıran kitaplar da yok değil. “Toprak Gönüllüler” gibi… Duran Çetin, son romanında bakışını taşra insanına çeviriyor. Yazının Devamı İçin...



                            Duran Çetin Beyin Toprak Gönüllüler Romanı

Nurten Selma Çevikoğlu (Yazar)
     Yazar Duran ÇETİN Bey, en son yazdığı ‘Toprak Gönüllüler’ isimli romanında, hayatın tüm zorluklarıyla göğüs göğüse gelen kahramanlarını inançlarıyla, mânevi birikimleriyle ayakta kalabildiklerini güzel bir üslupla bizlere takdim ediyor. Yazının Devamı İçin...
                             Toprak Gönüllüler

Dr. Muammer Ulutürk (Hakimiyet Gazetesi, 21 Temmuz 2008)     
“Toprak Gönüllüler”, Duran Çetin’in yayımlanmış dokuzuncu kitabı. Bu toprakların, hayat öyküleri çok da parlak olmayan insanını anlaşılır bir dil ile kaleme alan yazar, okuyucusuna yaşanmış olaylar örgüsüyle ulaşmış. 
          Şehirde yahut taşrada yaşayan sıradan insanımızın kendini görebileceği bir roman Toprak Gönüllüler. Yazının Devamı İçin...


                      Toprak Gönüllüler
Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci-Yazar)
 
Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar. 
Toprak Gönüllüler romanında ve öteki eserlerinde Anadolu’nun bağrı yanık, dertli, çileli insanlarını anlatıyor Duran Çetin. Gerçekçi bir yazar. Eserlerinin konusunu gerçek hayattan seçiyor. Yazının Devamı İçin...



        TOPRAK GÖNÜLLÜLER
                Roman
Yayın Yılı: 2008
İthal Kağıt
280 sayfa
13,5x21 cm
Karton Kapak
Dili: TÜRKÇE

Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar.
Duran Çetin bu toprağın insanını, inanç ve kültürüyle birlikte hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını roman ve hikâye kahramanı olarak anlatıyor. Heyecan ve zevkle okunabilecek eserler kaleme alıyor. Başarılı bir yazar.
Toprak Gönüllüler, tecrübeli bir yazarın sağlam bir kurgu ve sade bir dille kaleme aldığı güzel bir eser. Ali Erkan Kavaklı
 
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:
TOPRAK GÖNÜLLÜLER Hüzeyme Yeşim Koçak (Yazar) Genelde, kentlerin boğucu atmosferinden kurtulamamış; bireyselliğin dar kalıplarına mahbesine sıkışmış; karanlık,  kurtuluşsuz, soluksuz, yorgun hikâyeler okuyoruz son zamanların edebiyat ürünlerinde.Fakat bu çemberi kıran kitaplar da yok değil. “Toprak Gönüllüler” gibi… Duran Çetin, son romanında bakışını taşra insanına çeviriyor. Yalın, mütevazı, inancının gölgesinde bir bakıma mutlu, hayata tutunmaya çalışan; büyük gerilimleri taşımayan, yozlaştırıcı bir kültüre karşı durabilen; isyanları oynamayan iddiasız insanlar bunlar. Veya iddiaları, Hz. Mevlânâ’nın işaret ettiği gibi “toprak gönüllü” olmalarında, içsel donanımlarının gücünde yatıyor.“Toprak evde, toprak gönüllü olarak yaşayamaya devam eden Hanife…”(sh. 75)Zararı kazanç hanesine dönüştürmeye gayret ediyorlar.Belki ilk başta, unuttuğumuz hatta yadırgadığımız tipler. Köksüz dönüşümler sonucu bir mesafe açılmış, yabancılayabiliyoruz onları. Oysa çoğumuzun ailesine, mazisine ya da uzak-yakın çevresine girmişler. Muhtemelen bir vakitler; safiyetini, samimiyetini ve hırssız, mütevekkil, inancıyla dol(y)gun yaşamasını gıptayla yahut en azından tepkisiz seyrettiğimiz,  benimsediğimiz insanlardı onlar.Hissedebileceğimiz mesafe bize gelenekten uzaklığımızı, ama modernlikle de pek uzlaşamadığımızı, bir terkip meydana getiremediğimizi gösteriyor.Duran Bey, farklı din adamı tipiyle; arı duru Hanife’yle; üniversiteli genç Celal’le bize bu terkibi, hülasayı taşıyan, örnek kahramanları işaret ediyor. İslâm’ca yaşamanın dikkat ve hassasiyeti, haysiyeti… Yazarın akıcı dili, günlük hayatlarında inancıyla zıtlaşmayan; tatbik eden insanları bize yakınlaştırıyor, anlamamızı temin ediyor.Belki günümüzde az talep edilen hayat şeklinde; “değerlerimize” dikkati çekiyor; suni inançlarla, modernliğin getirdiği dokunulmazlarla, maddenin güdümündeki sahte yaşantıyla yüzleşmemizi sağlıyor.Kitap çileli, sessizce akıp giden, yanı başımızda durup da önemsemediğimiz ama temel değerleriyle bu toplumu ayakta tutan, nüvesini teşkil eden insanları; çok rahat barışık bir dille anlatıyor.Konya ve Almanya gibi farklı mekânlarda geçen roman; apayrı iki tesire de değiniyor. Zeki, Makbule; yaban ellerde yitmiş ziyan çatışma içindeki, Ayşe ve Hasan bir bakıma araftaki, Batı nüfuzuyla baş başa kalmış kişiler… Konya’da ise Hz. Mevlâna gibi yücelerin manevî etkisi derhal hissediliyor.“Toprak Gönüllüler” bize; mümince yaraşır bir hayatın formülünü veriyor:“İslâm düşüncesine baktığımızda dünya ve ahretin bu bütünün iki parçası olduğunu görürüz. Her ikisi de yaşamın merhalesidir. Biri olmadan diğerinin getirilerine ulaşmak imkânsızdır. İslâm birinci merhalede, hayatın ilk basamağında mükemmel bir sonuca ve kazanca ulaşmak için plan ve program düzenler. Eğer kişi bu plan ve programa uygun bir hayat yaşarsa, o zaman ikinci merhalede kusursuz ve mükemmel olur. Yok eğer, bu plan ve programlardan saparak ikinci merhaleye girerse, o zaman vaat edilen mükâfatı alamaz. O bakımdan din hayatın bütününe yansıyan bir yaşam biçimidir. Hayatta yapılan her şey Allah’ın razı olacağı şekilde olursa en kazançlı plan uygulanmış olacaktır.”(sh. 248)Sonuçta gerilmeden okuduğumuz, zedelendiğinizi hissetmeyeceğiniz, iç boşlukları doldurabilen, huzur verici bir kitap Toprak Gönüllüler.Kitapları; “çoksatar” özelliğine sahip Duran Çetin’in dördüncü romanı, Beka Yayınlarından çıkmış.      


                                        Toprak Gönüllüler
Hüzeyme Yeşim Koçak (Yazar)
 Genelde, kentlerin boğucu atmosferinden kurtulamamış; bireyselliğin dar kalıplarına mahbesine sıkışmış; karanlık,  kurtuluşsuz, soluksuz, yorgun hikâyeler okuyoruz son zamanların edebiyat ürünlerinde.Fakat bu çemberi kıran kitaplar da yok değil. “Toprak Gönüllüler” gibi… Duran Çetin, son romanında bakışını taşra insanına çeviriyor. Yazının Devamı İçin...

                            Duran Çetin Beyin Toprak Gönüllüler Romanı

Nurten Selma Çevikoğlu (Yazar)
     Yazar Duran ÇETİN Bey, en son yazdığı ‘Toprak Gönüllüler’ isimli romanında, hayatın tüm zorluklarıyla göğüs göğüse gelen kahramanlarını inançlarıyla, mânevi birikimleriyle ayakta kalabildiklerini güzel bir üslupla bizlere takdim ediyor. Yazının Devamı İçin...

                             Toprak Gönüllüler Muammer Ulutürk (Hakimiyet Gazetesi, 21 Temmuz 2008)     
“Toprak Gönüllüler”, Duran Çetin’in yayımlanmış dokuzuncu kitabı. Bu toprakların, hayat öyküleri çok da parlak olmayan insanını anlaşılır bir dil ile kaleme alan yazar, okuyucusuna yaşanmış olaylar örgüsüyle ulaşmış. 
          Şehirde yahut taşrada yaşayan sıradan insanımızın kendini görebileceği bir roman Toprak Gönüllüler. Yazının Devamı İçin...

                      Toprak Gönüllüler
Ali Erkan Kavaklı (Gazeteci-Yazar)
 
Duran Çetin, saf Anadolu insanının yazgısını, billur bir ırmak gibi akan, duru, sade ve yalın bir dille mütevazı bir üslûpla, acele etmeden hazin hazin anlatan bir yazar. 
Toprak Gönüllüler romanında ve öteki eserlerinde Anadolu’nun bağrı yanık, dertli, çileli insanlarını anlatıyor Duran Çetin. Gerçekçi bir yazar. Eserlerinin konusunu gerçek hayattan seçiyor. Yazının Devamı İçin...

                        İnsafın okulu yok
Teodora Doni  teodoradoni@gmail.com
Pazartesi, 19.04.2010 - 08:41
Çocukların eğitiminden, İslam tarihi ve sahabelerden söz açmışken, çocuklar için yararlı, çok güzel iki çalışmadan bahsetmek istiyorum; eğitimci yazar Duran Çetin'in, Beka Yayınları'ndan çıkan "Portakal Kızım" ve "Toprak Gönüllüler" adlarındaki romanlarından... Birini ben okudum, diğerini kızım. Yazının Devamını İçin...




0 Yorum - Yorum Yaz
                                                        
         
            Bir Kucak Sevgi
            (Hikâye)

2.Baskı104 sayfa, İthal Kağıt, Karton Kapak, ISBN:9757561798,Beka Yayınları
Çocukların dünyasına bir kucak sevgiyle açılan öykülerin dayanılmaz güzelliği ile sizi buluşturan bir kitap… Beş hikâyeden oluşan kitap, çocuklarımıza güzel Türkçe kullanmayı sağlamayı da hedefliyor…

 




 
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:

  BİR KUCAK SEVGİ ve GÜLLER SOLMASIN 
ALİ ERKAN KAVAKLI
 
Hikâyeci Duran Çetin, birbirinden güzel hikâye kitapları yayınlamış. Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın, Sana Bir Müjdem Var, Gözlerdeki Mutluluk velut yazarın yeni hikâye kitapları. Daha önce Kırmızı Kardelenler isimli bir hikâye, Bir Adım Ötesi, Yolun Sonu, Portakal Kızım adlı üç roman neşretmişti.
  Yazının Devamı için...

BİR KUCAK SEVGİ 

Ali Emre

Bir solukta okuduğum bir kitap var masamın üzerinde. Duran Çetin imzalı, sevgiyle başlayan: Bir Kucak Sevgi.

Çumra doğumlu, ilk ve öğrenimini yaptıktan yıllar sonra bu kez öğretmen olarak doğduğu ve okuduğu yöresine dönen yazarımız, çiğnediğimiz topraklara yıllar önce atılan bir tohum tanesinin, meyveli bir ağaca dönüşmüş haliyle, seslenişin en anlamlısı bir kitapla merhaba diyor hemşerilerine. Yazının Devamı için...



  BİR KUCAK SEVGİ 
Ali Emre
Köşe yazıları,
Kitabın dı: BİR KUCAK SEVGİ;Doğum yeri ve tarihi:ÇUMRA/MART 2000 

Bir solukta okuduğum bir kitap var masamın üzerinde. Duran Çetin imzalı, sevgiyle başlayan: Bir Kucak Sevgi.

Çumra doğumlu, ilk ve öğrenimini yaptıktan yıllar sonra bu kez öğretmen olarak doğduğu ve okuduğu yöresine dönen yazarımız, çiğnediğimiz topraklara yıllar önce atılan bir tohum tanesinin, meyveli bir ağaca dönüşmüş haliyle, seslenişin en anlamlısı bir kitapla merhaba diyor hemşerilerine.

Kendisini yıllardır yakından tanımam hasebiyle kaleme aldığı ve adını koyarak piyasa sürdüğü kitabı hakkında söyleyebileceğim ilk söz “Sana ancak bu yakışırdı” olacak. Çünkü onu tanıyan herkes, herkese kucak kucak sevgi dağıtmanın onun öncelikli vasfı olduğunu teslim edeceklerdir.

Yayın dünyasında özgün bir yer edinin Esra Yayınları arasında, gençlik ve çocuk hikâyeleri serisinden, birkaç gün önce doğup, henüz mürekkebi kurumadan gözümüze ve gönlümüze ulaşan kitap, yazarımızın ilk ürünü. Beş hikâyeden oluşuyor. Bakışları yumuşatan kapak düzeni, iç sayfalarda derinlik ve yoğunluk kazanan sevgi atmosferinin yüze yansıması gibi. Hitap ettiği kitle göz önüne alınarak özenle yapılmış dizgi ve sayfa düzeni okumayı kolaylaştıran güzellikler.

İlk hikâyenin ilk satırları ile birlikte, yazarın “ben” merkezli yolculuğuna, her birimiz kendini “ben” yaparak çıkabilir. İstisnasız hikâyelerin tamamı, hayatın ortasından ve gerçeğinden seçilmiş, kendimize o kadar yakın bulduğumuz ve de birçoğumuzun yaşadığı benzer olaylar… Okuyucu, eylemi esnasında yaşadığı bir olayın inanılmaz bir şeklide başaksı tarafından sezinlenerek kitaplaştırıldığına şahit oluyor. Hikâyelerin yaşandığı çevre ve kişiler, o kadar yakın ki bize; sağımız-solumuz, işte orası. Hikâyelerin biz ve bizden oluş yönüyle anlatımı sade, yalın ve kısalığı, kitabın bir solukta okunmasını sağlayan nitelikler olarak karşımızda duruyor.

Hikâyeleri küçüklerin dünyasından büyüklerin dünyasına genişçe açılan bir kapı ve yazar çocukların iç dünyasına; kuşkularını, sevinçlerini, korkularını ve hayallerini çok iyi biliyor. Aynı zamanda ebeveynin ve diğer büyüklerin sorumluluklarına da bilvesile atıflarda bulunarak, büyükleri ilgilendiren satırları da barındırıyor.

Özellikleri hikâyelerin fikrini oluşturan ve yeri geldikçe ustalıkla yerine konan; düşünmede, değerlendirmede ve karar verme de yardım alabileceğimiz temel öğreti ve bilgilerin verilmiş olması, hangi kaynaklardan beslenmemiz gerektiğini zihnimize kazıyor.

Alınan bu ince mesajlarla, hem hikâyede yaşanan sorunları birlikte çözüyor, hem de gerçek hayatta karşılaşacağınız sorunların çözümüne dair formüller geliştirme becerisi kazanıyoruz.

Hepimizin hayatı yüzlerce hikâyeden oluşur. Birçoğumuz yaşadığımızın farkında bile değilizdir. Ne güzellik ne de çirkinlik adına bir şey yoktur zihnimizde. Fark etmeden yaşarız her şeyi.

Ancak duyarlı birileri çıkar, eline kalemi alarak bizi, bizden olan her şeyi anlatma yürekliliğini gösterir. Gözlerimizi yaşadıklarımıza çevirtmeyi dener. Uyarmayı ve uyandırmayı görev kabul eder. Böyle biz yaşadıklarımızı fark ederek, kitaplarda tekrar tekrar yaşama zevkini tadarız.

Yazarımız Duran Çetin, böylesi bir yaşama zevkini zorluklara göğüs gererek sunuyor önümüze. Kucaklandıkça çoğalan “Bir Kucak Sevgi” atıyor gönüllerimize. Yazarların yapacağı budur.

Okuyucuya düşense; sevdiklerine “Bir Kucak Sevgi” vermek olmalıdır.

Sonsöz olarak, Duran Çetin’in sesine kelimelerle mukabelede bulunurken, emeğini takdirle karşılıyor, çalışmalarının devamı ile birlikte Çumra’mızın sessiz kubbesine bıraktığı sedanın bereketler getirmesini diliyoruz.


 


                                                         
         
            Bir Kucak Sevgi
            (Hikâye)

2.Baskı104 sayfa, İthal Kağıt, Karton Kapak, ISBN:9757561798,Beka Yayınları
Çocukların dünyasına bir kucak sevgiyle açılan öykülerin dayanılmaz güzelliği ile sizi buluşturan bir kitap… Beş hikâyeden oluşan kitap, çocuklarımıza güzel Türkçe kullanmayı sağlamayı da hedefliyor…

 




  
Kitapla İlgili Değerlendirme Yazıları:

  BİR KUCAK SEVGİ ve GÜLLER SOLMASIN 
ALİ ERKAN KAVAKLI
 
Hikâyeci Duran Çetin, birbirinden güzel hikâye kitapları yayınlamış. Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın, Sana Bir Müjdem Var, Gözlerdeki Mutluluk velut yazarın yeni hikâye kitapları. Daha önce Kırmızı Kardelenler isimli bir hikâye, Bir Adım Ötesi, Yolun Sonu, Portakal Kızım adlı üç roman neşretmişti.
  Yazının Devamı için...

BİR KUCAK SEVGİ 

Ali Emre

Bir solukta okuduğum bir kitap var masamın üzerinde. Duran Çetin imzalı, sevgiyle başlayan: Bir Kucak Sevgi.

Çumra doğumlu, ilk ve öğrenimini yaptıktan yıllar sonra bu kez öğretmen olarak doğduğu ve okuduğu yöresine dönen yazarımız, çiğnediğimiz topraklara yıllar önce atılan bir tohum tanesinin, meyveli bir ağaca dönüşmüş haliyle, seslenişin en anlamlısı bir kitapla merhaba diyor hemşerilerine. Yazının Devamı için...



BİR KUCAK SEVGİ ve GÜLLER SOLMASIN 
ALİ ERKAN KAVAKLI
 
Hikâyeci Duran Çetin, birbirinden güzel hikâye kitapları yayınlamış. Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın, Sana Bir Müjdem Var, Gözlerdeki Mutluluk velut yazarın yeni hikâye kitapları. Daha önce Kırmızı Kardelenler isimli bir hikâye, Bir Adım Ötesi, Yolun Sonu, Portakal Kızım adlı üç roman neşretmişti. 
Çalışkan bir yazar Duran Çetin. Kitabının birini okumadan o yenisini yayınlıyor. Bu yaz Bir Kucak Sevgi isimli kitabı elime geçti. Sindire sindire okudum. Yazar, çocukluk yıllarındaki hatıralarını hikâyeleştirmiş.Gelin Gözü, Nazmiye Teyze Öyle Diyo, Hayat Devam Ediyor, Ütme, Bir Kaza isimli beş hikâye var kitapta. Hepsi birbirinden güzel. Kitap, bana Ömer Seyfettin’in Kaşağı, Falaka, Diyet gibi çocukluk yıllarını anlattığı hikâyelerini hatırlattı. Duran Çetin, sade bir dille ve samimi bir yürekle ders çıkartılacak olaylar anlatıyor. Özellikle okul çağındaki çocukların okuması gereken güzel hikâyeler bunlar.Gelin Gözü, bir okul gezisini anlatıyor. Bir öğrencinin gözünden anlatılıyor gezi. Çocuklar kıra gezmeye gidiyorlar. Bir Obruk denilen vadiye ulaşıyorlar. Gelin Gözü denilen bir yere ulaşıyorlar. Bu sırada Obruk’a gelen köylü Mehmet Dayı, Gelin Gözü’nün efsanesini anlatıyor. Buna göre eskiden bu bölgede bir köy varmış. İnsanlar zamanla nankörleşmiş ve yardımseverlik duygularını unutmuşlar. Bir ikindi üzere köye bir ihtiyar gelmiş, evlerin kapılarını çalarak yardım istemiş, kimse ona ekmek vermemiş. En son çocuklu bir gelin, çalınan kapıyı açmış, dedeye, “Biraz bekle, ekmek açıp vereyim.”demiş. Dede, ona çabuk çocuğunu al, köyü terk et.”demiş. Dede, bastonunu yere hızla vurmuş. Aniden bir sarsıntı olmuş ve köyün bulunduğu yer çökmüş, köy yerin dibine geçmiş. Çocuklu gelin, çocuğu ile evinden çıkmak üzereyken çöküntü sonucu o da yeraltında kalmış. Vadideki pınarın çıktığı yere halk, Gelin Gözü adını vermiş.Nazmiye Teyze Öyle Diyo, isimli hikâyede birkaç çocuk, küçük kedi yavrularını alıp göle gidiyor ve yavruların boynuna taş bağlayıp onları göle atarak ölümüne yol açıyor. Yazar, arkadaşlarıyla birlikte göle gitmiş ve bu acıyı seyretmiştir. Arkadaşlarına engel olamamanın ıstırabıyla gölde yıkanmadan eve dönmüştür. Çocuklar, Nazmiye Teyze’den, kedi yavrularını, gözü açılmadan suya atılıp öldürdükleri takdirde cennete gideceklerini duymuşlar. Bu yüzden yavruları öldürmüşlerdir.Hayat Devam Ediyor adlı hikâyede yazar, Mevlüt ve Hasan isimli arkadaşları ile yumurta çalıp pişirmelerini anlatır. Olayı yazardan daha büyük olan Mevlüt organize eder. Yazar hırsızlığın kötü bir şey olduğunu bildiği için yumurtaları yemez ve olaydan pişmanlık duyar. Olayı ailesine anlatır, babasının da tavsiyesi ile Mevlüt ile arkadaşlığı keser.Ütme isimli hikâye, harman zamanı tarladan babası ile birlikte buğdayları harmana getiren ve buğdaylardan “ütme” yapıp yemek isteyen Uğur adlı çocuğun yol açtığı harman yangını anlatılıyor. Beş aileye ait bütün ekin lodaları yanıyor. Bir yıllık yiyecekleri yandığı için Uğur ve ailesi, büyük bir şok yaşıyor. Konu komşu yardım ederek onları teselli ediyor.Bir Kaza’da yazın anne ve babasının yanına gelip onların hatırı soran ve gönlünü almak isteyen Mustafa öğretmenin şahit olduğu bir kaza anlatılıyor. Mustafa öğretmen, çocukluk arkadaşı Şevki ile köyden şehre gitmek için yolun kenarında beklerken bir dolmuş, önlerinden rüzgâr hızıyla geçer. İki arkadaş, trafik canavarı olan şoförleri konuşurken ileriden bir ses duyarlar. Bir taksi şoförü, bir çocuğa çarpıp olay yerinden kaçmıştır. Çocuğu alıp bir arabaya atarak hastaneye götürürler, fakat çocuk hayatını kaybetmiştir. Çocuğun babası olayı duyup hastaneye koşar, fakat yavrusunu cesedi ile karşılaşır. Mustafa öğretmen, acılı babayı teselli etmek için çırpınır.Özetlerden de anlaşılacağı gibi her hikâyede ibret alınacak bir olay anlatılıyor. Gerçek hayattan kesitler anlatan Sana Bir Müjdem Var adlı hikâye kitabından sonra Güller Solmasın’ı okudum. Bu kitaplarında da yazar, gerçek hayattan kesitler anlatıyor.Yazarın rahat, duru ve sade bir üslûbu var. Ne anlatacağını ve nasıl anlatacağını biliyor. Anadolu insanının günlük yaşantısını hikâyelere taşıyor. Yazarın özellikle çocukluk anılarını anlattığı hikâyeler, folklorik özellik taşıyor. Bugün artık orakla ekin biçen, arabayla buğdayları harmana getiren, döven süren insan neredeyse kalmadı. Biçerler ekini tarlada biçip saman ve buğdayı ayırıyor. Duran Çetin, hikâyelerinde Anadolu geleneklerini yaşatmaya çalışıyor. Hikâye severlere, folklor olmaya yüz tutmuş Anadolu kültürünü merak edenlere, özellikle çocuklara kitap okuturken bir şeyler anlatmak isteyenlere, Duran Çetin’in duru ve akıcı bir dille yazıyor. Hikâyelerinde Anadolu’nun bağrı yanık bağırlı insanlarını buluyorsunuz. Çetin, gerçekçi bir yazar. Hikâyelerinin konusun gerçek hayattan seçiyor. Yanı başımızdaki insanların başından geçenleri, onların hayatını, duygularını, hislerini, dünyalarını hikâye ediyor. Hayata ayna tutmaya çalışıyor, Anadolu’nun sıcacık sesi olmaya çalışıyor. İnsanımızın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini hikâyeleştiriyor. Okuyucuları ve kahramanları ile bütünleşen bir yazar Duran Çetin. Öykü ve romanlarında anlattığı insanların komşusu, akrabası, dostu. İyi tanıdığı insanları ve iyi tanıdığı bir hayat anlatıyor. Duran Çetin, öğretici bir yazar. Öğretmenliğini hikâye ve romanlarında da sürdürüyor. İnsanlara faydalı olmayı esas alıyor. Zevkle okunacak eserler kaleme alıyor. Beka yayınları arasında çıkan hikâye ve romanları okuyucularıma hararetle tavsiye ederim. Özellikle de Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın, Sana Bir Müjdem Var, Portakal Kızım isimli eserlerini. Duran Çetin, zihin damağınızda unutulmaz bir tat bırakacaktır. Bundan eminim.www.durancetin.com   E-mail: durancetin@hotmail.com Bu e-posta adresi spam korumalıdır. Lütfen JavaScriptleri etkinleştirin.   Tel:0 505 5470464Beka Yayınları: 0212 5125166 / 0212 5124543

 


DURAN ÇETİN'LE SÖYLEŞİ

  Duran Çetin Konya'da yaşıyor. Hikâyeler ve romanlar yayınlıyor. Tamamı Beka Yayınları'ndan çıkmış eserlerinin sayısı sekiz. Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Yolun Sonu, Güller Solmasın, Portakal Kızım, Gözlerdeki Mutluluk, Kırmızı Kardelenler, Bir Adım Ötesi. Duran Çetin'le eserleri üzerine konuştuk.

-Duran Çetin'in edebiyata girişi, daha doğrusu yazmaya ve okumaya girişi nasıl oldu? 2000 yılında ilk kitabınızı yayınladığınıza göre ve 1964 doğumlu olduğunuza göre, eserlerinizi yayınlamak için uzun süre beklemiş olmalısınız.
-Okumaya girişi ile yazmaya girişimi ayırmak lazım. Zira okumaya okumayı öğrenince başladım. Ortaokul ve Lise yıllarında bazı öğretmenlerimizin teşviki ile kitap almaya, kitap okumaya başladım. Bu okuma, hızını artırarak üniversite yıllarında zirve yaptı. Öğretmenliğe başladığım yıllarda da hızını kesmedi. Okudukça yazma isteği uyandı bende. Yazmayı çok tasarladım ama başlamanın zorluğunu siz de takdir edersiniz. İlk yazılarıma gazete köşesi ile başladım. Yıl 1987 idi. Sonraki yıllarda mütemadiyen değişik illerde değişik gazetelerde köşe yazmaya devam ettim. Elan da devam ettiriyorum. Kitap yazmaya, öykü ve roman yazmaya başlamam da aslında aynı yıllara tekabül ediyor. Zira kendimi yazmaya zorlamadan daha ziyade bazı olaylar benim yazmam gerektiğini bana fısıldadı, hatta beni mecbur etti. Ben de yaşadıklarımın tesiri ile bismillah deyip elime kalemi aldım. Yaşadığım olayları, çektiğim sıkıntıları yazarak rahatladım, kalemime söylettim, diyebilirim. İlk yazdığım kitap bir romandı. Roman denemesi de denebilirdi. Yayınlanması için bir hayli bekledi, dinlendi, beklemekten yorulmaya başladığını düşündüğünde yayınlanma imkânı buldu. Tabi yıl 2003'tü.
-Edebiyata, yazıya bakışınızın "mesaj"a dayalı olduğunu düşünüyorum. Bu sizin yazmaya başlarken öngördüğünüz bir şey miydi? Edebiyat-mesaj ilişkisi üzerine neler söyleyeceksiniz?
-Düşüncenizde haklı olduğunuz taraf var. Aslında yazmaya başlarken illa ki şu mesajı vermeliyim gibi bir peşin kanaat söz konusu değil ama genel itibarı ile yazdıklarımın bir yere dayanması gerektiği düşüncesinden de uzak kalamıyorum. "Hayır" söylemeyi, "iyi insan" olmak uğrunda yapılması gerekenleri yazmaktan hoşnut olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İnsanın başıboş yaratılmadığını, sorumluluklarının olduğunu, sorumluluklarını yerine getirirken hayatın gerçekliğinden uzaklaşmadan, yaratılış gayesi doğrultusunda yaşamanın da bir hedef olduğunu hatırlatmak, güzellikleri unutturmamak, hatalı davranışlarının nelere mal olduğunu göstermenin gerekliliği ve bunun yapılmasının görev olduğunu düşünerek böyle bir tercihim söz konusu. Herkesin bu şekilde yazması gerekmiyor. Bunun da edebiyatımızın ayrı bir güzelliği, ayrı bir zenginliği olarak görüyorum. Mesaj derdi/kaygısı taşımadan da yazılar kaleme alınır. Yeri geldiğinde de mesaj da olabilir. Mesaj kaygısı taşımamak ne kadar tabii ise bu kaygıyı taşımak da o kadar tabiidir.
-Buradan hareketle yazdıklarınızı çocuk edebiyatı bağlamında da düşünebilir miyiz? En azından onlara da yönelmiş olduğunuzu söyleyebilir miyiz?
-Elbette. Benim bu konuda çalışmalarım söz konusu. Çocukların dilinden anlamak, onların düşüncelerini yakalayabilmek önemlidir. Çocuk edebiyatı ile ilgili çalışmalarım devam ediyor. Onların günümüzde zor durumda olduklarını biliyorum. Onların "bizi biz yapan değerleri" öğrenmesi, duyması ve yaşaması çok önemlidir. Kendi kültürümüzü, örf ve adetlerimizi öğrenmesi geleceğimiz açısından önemlidir. Bu önemi hiçbir zaman geri plana bırakamayız. Buna hakkımız da yok sanırım. Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Güller Solmasın öykü kitaplarım çocuklar içindi. Yeni bir çocuk romanı üzerinde çalışıyorum. Çocuk öykülerine devam etmeyi düşünüyorum. Piyasaya çıkmamış masallarım da hazır. Resimlenmiş şekilde çocuklarımızın eline ulaşacağı zamanı bekliyor.
-Edebiyat dergilerinde fazlaca görünmediğinizi sanıyorum. Bu bir tercih miydi? Edebiyat dergilerinin genelde yazarlığa giden yolda bir "okul" olduğu düşünülür. Elbette ki yazar, başka yollarla da kendini "inşa" edebilir. Bu noktada siz neler diyeceksiniz?
-Edebiyat dergilerinin bir okul oluşu görüşünüze kesinlikle katılıyorum. Bu yolda edebiyat ve edebiyatçılara önemli katkıları olmuştur. Olmaya da devam edeceği düşüncesine de sahibim. Benim böyle bir yol izlememiş olmam doğrudur. Ben öykülerimin hepsini gazetelerde tefrika ettim. Onun üzerinden tekrar çalıştım. Ben öykülerimi "edebistan.com" ve daha farklı edebiyat sitelerinde yayınladım ve yayınlamaya devam ediyorum. Ayrıca Edebiyat Otağı ve Berceste dergilerinde de öykülerim yayımlanıyor.
-Roman ve öykülerinizde kırsal kesimin insanlarının ağırlıklı olarak işlendiğini görüyoruz. Bunun sebebi nedir? Yaşadığımız çağın ruhunun şehirlerde yaşadığı düşünülürse, sizinki bir "kaçış" olarak düşünülebilir mi?
-Belki yazı da bir kaçış. Yazının arkasına gizlenmek, söyleyemediklerinizi söyletmek, düşüncelerinizi onunla ifşa etmek, gerçek hayatı yazılarla yüzleştirmek de kaçıştır.
Kırsal kesim insanları var öykülerde, roman kahramanlarımın bir kısmı da kırsal kökenli. Belki de kendimin de kırsal kökenli olmamdan kaynaklanıyordur. Ama şimdi şehirde yaşıyorum. Şehri soluyorum. Şehri kokluyor, şehri adımlıyorum. Çağın ruhunun şehirlerde yaşadığını söylüyorsunuz. Öykülerimin ve romanlarımın mekânlarının çoğunluğu şehirlerdir, zamanlar şehirde solunarak geçiyor. Kahramanlar da şehirli ve şehirde geçiyor. "Portakal Kızım" şehrin çıkmazlarını, büyük şehrin sıkıntılarını ve yozlaşmalarını göz önüne seriyor.
-Duran Çetin'in odaklandığı konular/noktalar nelerdir?
-Benim için önemli olan öğretici olması. Yani okuyucuya bir şeyler verebilmek. Sadece yazmak için yazmak benim için geçerli değil. Yazıyorsam faydalı olmayı amaçlamam gerekir. Gerekirse açık bir şekilde çıkarılması gereken dersi yazmaktan da kaçınmam. Dedim ya maksadım faydalı olmak. O zaman bu işi faydalı olma esasına oturtmalıyım. Bunu da yaptığımı zannediyorum. Toplumun içinde bulunduğu ahlaki yozlaşma beni çok rahatsız ediyor. Bunun önlenmesinde katkım olursa kendimi bahtiyar addedeceğim. Ana baba hakkından tutunda komşu ilişkilerine kadar. Toplumun özlediği güzellikleri öykülerle genç ve çocuklarımıza aktarabilmek, onlara yön vermek. Bizi biz yapan değerleri öğretmek, anne ve babalara yardımcı olmak düşüncesiyle yazmaya çalışıyorum.
-Sizi yazmaya götüren şeyler nelerdir? İnsanı "yazdıran" şey nedir?
-Anadolu'nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarınıza döneceğiniz hikâyeler. Gerçek yaşam öyküleri tercihimdir. Hatasıyla sevabıyla yalın bir şekilde ve herkesin okuyacağı, anlayacağı ve kendinden bir şey bulacağı. hatta çocuklarımız için yazdığım öykülerde ders verici ve hataların tekrarını önleyici duygularım ön planda oluyor. Anadolu'nun sıcacık sesi olabilmektir gayretimiz. Her kesimden insanımızın dertlerini, kültür ve yaşam biçimlerini işleyerek, okuyucuyla bütünleştirme düşüncesiyle öykü ve romanlarımı yazmaya ve yayımlamaya devam ediyorum. Aslında insanlara faydalı olmak için yazıyorum.
-Türk ve dünya edebiyatında, sizi besleyen, sizi etkileyen, sizin kendinize örnek aldığınız yazarlar kimler?
-Yazar olarak, pek çok isimden yararlandım, beslendim. Kendi yerli yazarlarımızdan Batı Edebiyatından herkesin üzerinde ittifak ettiği bazı isimler. Yazmadaki tekniği açısından özellikle üzerinde durarak okuduklarım var. Roman; hikâye, şiir, başarı, eğitim, bilgi ve araştırma kitapları. Kur'an, Hadis, Mesnevi. Mehmet Akif, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Bediüzzaman, Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Goethe, Balzac, Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Refik Halit, Sabahattin Ali. Ayrıca roman noktasında Ali Erkan Kavaklı'yı da zikretmem gerekiyor.
-Konya'da yaşamak sizin için ne anlama geliyor? Neler kazandırıyor size? Ya da belki neler kaybettiriyor? Mevlana ile aynı şehirde olmak veya. Sizde ne gibi duygulara sebep oluyor?
-Konya'da olmak bana bir şey kaybettirmiyor. Aksine çok şey kazandırıyor. Eğer kitap dünyasının kalbi açısından Konya'yı taşra olarak kastediyorsanız; günümüzün teknolojisi ile bunun aşılması çok kolay. Yok kültürel etkinlikler açısından değerlendirirseniz; Büyükşehirlerin hepsinden belki de daha çoğu Konya'da yapılıyor. Konya tarihten getirdiği kültür başkentliği özelliğini üzerinde taşıyor. Soluduğumuz hava bile bize etki ediyor. Yanı başımızdaki Mevlana, Şems, Sadrettin Konevi ve umulduğundan fazla yazarının olduğu bir şehirde zorluk çekilmesi düşünülemez. Ben Konya'nın benim için iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum. Mevlana tüm insanlığa mesaj verdiği gibi bizi de bu yönde etkiliyor. Onun sözleri, Mesnevisi, manevi havası.
(EDEBİYAT OTAĞI, ARALIK 2007)

Kaynak: Edebistan.com



ÖZGEÇMİŞ 

   
Konya'nın Çumra ilçesine bağlı Apasaraycık köyünde 1964 yılında doğdu. İlkokulu köyünde, orta öğrenimini Çumra'da tamamladı. Konya'da Selçuk üniversitesi İlahiyat Fakültesinden 1986 yılında mezun oldu. Aynı yıl Eskişehir'e bağlı Sarıcakaya ilçesinde başladığı göreve; Turhal, Kulu ve Çumra'dan sonra Konya'da öğretmen olarak devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

*Konya Postası ve Hakimiyet Gazetelerinde köşe yazıları kaleme aldı.
*Bazı özel radyolarda   programlar yapıp yönetti. 
*SUNTV’de uzun bir süre “Kitap OkuYorum” isimli kültür programını hazırlayıp sundu.
*KONTV'de, yazarlar ve kültür adamlarını konuk ettiği "Kültür Dünyamız" programını hazırlayıp sundu. 
 *Okuyucularıyla ilk buluşması, 2000 yılının başında, " BİR KUCAK SEVGİ" adlı hikâye kitabıyla oldu. 
 *Berceste, Edebiyat Otağı, Çağrı, Ribat, Müsvedde, Yedi İklim, Dergâh, Ay Vakti, Vuslat, Mahalle Mektebi, Hece, Hece Öykü, Yolcu, Ailemiz Çocuk, Kent ve Çocuk, Çocuksu, Konya Çocuk ve Diyanet Çocuk dergilerinde hikâye ve yazıları yayımlandı. 
 *”Okuma-Yazma”, “Başarılı olmanın yolları”, “Ailede eğitimin önemi”, “Çocuk Eğitimi”, "Gençlik ve Başarı", "Değerler Eğitimi"  konulu konferanslar sundu ve sunmaya devam ediyor.
 *Antolojilerde öyküleri yayınlandı. 

Anadolu'nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, dahası sımsıcak ve yanık bağırlı insanlarından kareler bulacağınız, anlamlı, gerçekçi ve çocuksu duyguları yaşayacağınız, gençlik yıllarına döneceğiniz hikâyelere imza atan yazar, okurken heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, duygulanacağınız; içinde kendinizi bulacağınız, gerçeklerle yüzleşeceğiniz, hayatın tam ortasından yazdığı romanları peş peşe yayınlandı...
   Çocuklarımızın eğitiminde büyük öneme sahip masallar kaleme alarak çocuk edebiyatına yönelik çalışmalar da yapan yazar okuma alışkanlığı kazandıracak öykü ve romanlara imza atmaya devam ediyor.  
   Kitaplarından bazıları farklı dillere çevrildi.
   Ödülleri:
   1-  46. Kütüphaneler Haftası çerçevesinde kitap ve okumaya katkı ödülü(2009).
   2- Konya Gazeteciler Cemiyeti “Yılın Gazetecilik Başarı Ödülleri” yarışması birincilik ödülü (2010). 
   3- Anadolu Aile Derneği’nin düzenlediği “Çocuk Hikâyesi Yarışması” Onur ödülü (2012).

   Yazar hakkında üniversitelerde hazırlanan tezler:
Yüksek Lisans Tezleri:

ERZİNCAN BİNALİ YILIDIRIM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL EĞİTİM ANA BİLİM DALI
  

DURAN ÇETİN'İN ÇOCUK HİKAYELERİNİN DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

İSMAİL
YILDIRIM
TEZ DANIŞMANI: Doç. Dr. Ali Çiçek

Lisans Tezleri:

    1- ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ
VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ  (DURAN ÇETİN'İN HİKAYELERİ)
    2-ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ
VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ (DURAN ÇETİN'İN ROMANLARI)
    3-SELÇUK ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ(DURAN ÇETİN'İN HİKAYE KİTAPLARININ HALK KÜLTÜRÜ AÇISINDAN İNCELENMESİ)
    4-ERCİYES ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ(DURAN ÇETİN'İN HİKAYE VE ROMANLARI)
    5-ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ (DURAN ÇETİN'İN KİTAPLARI)

Yayımlanmış eserleri:                                                      

1 . Bir Kucak Sevgi (Hikâye) Beka Yayınları, (2000)
2 . Güller Solmasın (Hikâye) Beka Yayınları, (2000)
3 . Bir Adım Ötesi (Roman) Beka Yayınları, (2002)
4 . Kırmızı Kardelenler (Hikâye) Beka Yayınları, (2003)
5. Yolun Sonu  (Roman) Beka Yayınları, (2004)
6. Portakal Kızım (Roman) Beka Yayınları, (2005)
7. Sana Bir Müjdem Var (Hikâye) Beka Yayınları, (2006)
8. Gözlerdeki Mutluluk (Hikâye) Beka Yayınları, (2007)
9. Toprak Gönüllüler (Roman) Beka Yayınları, (2008) 
10. Minik Göl (Hikâye) Koski Yayınları, (2009)
11. Büyük Ödül (Hikâye) Beka Yayınları, (2009)
12. Balkondaki Adam (Hikâye) Beka Yayınları,  (2009)
13. Kül Yığını (Hikâye) Beka Yayınları, (2010)
14. Portakal Kızım Sadece Ben (Roman) Beka Yayınları, (2010)
15. Sevimli Kuş ve Susuzluk (Öykü) Koski Yayınları, (2011)
16.Macera Peşinde (Etkinlikli) (Masal) Meram Belediyesi Yayınları, (2011)

17. Bir Yudum Şehir (Etkinlikli) (Öykü)  Meram Belediyesi Yayınları, (2011)
18. Bekleyiş (Öykü)  Meram Belediyesi Yayınları, (2011)
19. Gökkuşağı Yolculuğu (Masal) (2012)   
20. Macera Peşinde (Masal) Nar Yayınları, (2012)
21. Cüneyt (Roman) Beka Yayınları, (2012) 
22. Tebessüm Öğretmen ve Öğrencileri (Roman) Nar Yayınları, (2012)
23. Muhteşem Yükseliş (Roman) Karatay Akademi Yayınları, (2013)
24. Çılgın Okul (Roman) Nar Yayınları, (2013)   
25. Aylaynırlı Kız (Roman) Beka Yayınları, (2015)  
26. Portakal Kızım Gönül Mahkemesi (Roman) Beka Yayınları, (2015)
27. Portakal Kızım Yürek Yangını(Roman) Beka Yayınları, (2015)
28. Kuledeki Sır (Masal) Beyaz Panda Yayınları, (2015)
29. Başarı Avcıları (Roman) Beyaz Panda Yayınları, (2015)
30. Bir Değer İki Öykü (Öykü) Kayalıpark Yayınları, (2016)
31. Sevgi Çiçeğim Kitap Kuşum (Öykü) Kayalıpark Yayınları, (2016)
32. Bir Yudum Şehir (Etkinliksiz) (Öykü) Kayalıpark Yayınları, (2016)
33. Arşimet Zekai Okulda (Roman) Atlıkarınca Yayınları,  (2016)
34. Arşimet Zekai Gizli Görevde (Roman) Atlıkarınca Yayınları,  (2016)
35. Arşimet Zekai Tatilde (Roman) Atlıkarınca Yayınları,  (2016)
36. Arşimet Zekai Gizemli Mağara (Roman) Atlıkarınca Yayınları,  (2016)
37. Çanakkale Cennet Yolu Aslan Parçası (Roman) Atlıkarınca Yayınları,  (2016)
38. Benim Harika Ailem (Öykü) Beyaz Panda Yayınları, (2016)
39. Mutluluk Yuvası (Öykü) Beyaz Panda Yayınları, (2016)
40. Portakal Kızım Bırak Beni(Roman) Beka Yayınları,(2017)
41. Portakal Kızım Buraya Kadar (Roman) Beka Yayınları, (2017)
42. Ateşe Uçan Kelebekler (Roman) Salıncak Yayınları,  (2017)
43. Mehmet Akif, Asım ve Biz (Roman) Atlıkarınca Yayınları,  (2018)
44. Başarı Ekibi (Roman) Atlıkarınca Yayınları,  (2018)
45. Sınanma Öyküleri (Öykü) Oniks Yayınları, (2018)
46. Şekil Yapma (Roman) Beka Yayınları,  (2018)
47. Kırlangıç Feryadı (Öykü) Beka Yayınları,  (2019)
48. Sonbahar (Öykü) Beka Yayınları, (2019)
49. Dev ve Cüce (Öykü) Beka Yayınları, (2019)
50. Ailede Çocuk Eğitimi (Egitim) Beka Yayınları, (2019)
51. Çılgın Okul Çılgın Proje (Roman) Nar Yayınları, (2019)
52. Çılgın Okul Kuantum Emre (Roman) Nar Yayınları, (2019)
53. Hezarfen Ahmet Çelebi (Öykü), Kâşif Çocuk Yayınları, (2020)
54. Aziz Sancar (Öykü), Kâşif Çocuk Yayınları, (2020)
55. Ailede Genç Eğitimi (Eğitim) Beka Yayınları, (2021)
56. Başarının Kahramanı Sen Ol (Eğitim) Beka Yayınları, (2021)
57. Kalbe Dokunan Öğretmen (Eğitim) Beka Yayınları, (2021)
58. Bitruci (Öykü) (Kaşif Çocuk Yayınları, (2021)
59. Peyamberimizin Eğitim Yöntemleri (Eğitim) Beka Yayınları, (2022)
60. Hoca Ahmet Yesevi (Öykü) Diyanet Vakfı Yayınları, (2022)
61. Gönüller Sultanı Hz. Muhammed'in (sav) Hayatı (Eğitim), Ensar, (2022)
62. Eğitimde Hz. Muhammed (sav) Modeli Suffe Okulu, Ensar, (2023)
63. Sınanma Öyküleri Yurtsuzlar(öykü) Beka yayınları, (2023) 
64. Sınanma Öyküleri Araf (öykü) Beka yayınları, (2023) 
65. Sınanma Öyküleri Mucize (öykü) Beka yayınları, (2023) 
66. Sınanma Öyküleri Kuyu (öykü) Beka yayınları, (2023) 
67. Sınanma Öyküleri Sır Yumağı (öykü) Beka yayınları, (2023) 
68. Sınanma Öyküleri Sarsıntı (öykü) Beka yayınları, (2023) 
69. Yıldızların İzinde Öncüler (öykü) Beka yayınları, (2023) 
70. Yıldızların İzinde Muhafızlar (öykü) Beka yayınları, (2023) 
71. Yıldızların İzinde Akıncılar (öykü) Beka yayınları, (2023) 
72. Yıldızların İzinde Elçiler (öykü) Beka yayınları, (2023) 
73. Yıldızların İzinde Yolcular (öykü) Beka yayınları, (2023) 
74. Yıldızların İzinde Adanmışlar (öykü) Beka yayınları, (2023) 
75. Adamın Dibi (Roman)(Beka Yayınları, (2024)
76. Ateş Harlandı (Deneme) (Beka Yayınları, 2024)
77. Merhamet Güneşi Hz. Muhammed (sav), Beka Yayınları, (2025)
78. Örnek İnsan Hz. Muhammed (sav), Beka Yayınları, (2025) 





1 Yorum - Yorum Yaz
SÖYLEŞİ VE İMZA
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam88
Toplam Ziyaret363318